Saturday, July 25, 2009

TÜRKİYE’NİN GELECEK TASARIMINDA SİYAH VE BEYAZ PARADİGMA

Elif Şafak’ın tesbiti

Elif Şafak, geçtiğimiz yıllarda harika bir tesbit ile Türkiye’de gelecek yıllarda “kozmopolit esneklik” ve “milliyetçi yalıtılmışlık” olmak üzere iki ayrı akımın yaşanacağını ifade etmişti:


Kozmopolit Esneklik


“Takip eden senelerde Türkiye iki ayrı akıntıyı taşıyacak bağrında, tıpkı Boğaz’ın suları gibi. Üst akıntının ismi kozmopolit esneklik. Türkiye’yi çok kültürlü, çok sesli, su gibi akışkan kimliklerin olduğu bir memleket olarak algılayan ve uluslararası bağlama oturtan; iç ve dış politika diyalektiğini kavrayan, bu kültürün başka kültürlerle ilişkilerini önemseyen ve kesinlikle tribünlere oynamayan, bu yüzden de sağdan sola saldırıya uğrayacak olan yaklaşım.

Milliyetçi Yalıtılmışlık


İkinci akıntının ismi milliyetçi yalıtılmışlık. Türkiye’nin üç tarafının sularla, dört tarafının düşmanlarla çevrili olduğuna inanan yaklaşım. Türk’e Türk’ten başka kimsenin dostluk edemeyeceğine inanan, memleketi paranoyalar ve korkularla yönetmek isteyen, ayıklamacı dışlayıcı suçlayıcı yaklaşım.


Çift Akıntı

İşte bu iki yaklaşım, önümüzdeki yıllarda kâh birbirine karışmadan paralel akacak, kâh didişecek, yeni sentezler üretecek. Bugün bir ‘çatışma’ varsa eğer bu iki akıntı arasındadır, yoksa kimilerinin sandığı gibi ‘Doğu’ ile ‘Batı’ ya da ‘demokrasi’ ile ‘İslam’ arasında değil.”
Ancak bu kadar estetik ve yerinde ifade edilebilirdi. Bu gözlem ve tesbite sonuna kadar katılıyorum ve bu analizi biraz daha açmak, üzerine bina etmek istiyorum:

Türkiye son yıllarda ve önümüzdeki yirmi yılda iki farklı akımın ve paradigmanın etkisinde kaldı ve kalacak. Elif Şafak’ın kavramlarına farklı bir açılım getirirsek, bu akımlara Siyah Paradigma ve Beyaz Paradigma diyebiliriz.

Siyah Paradigma

Ya-o-ya-bu

İndirgemeci
Jakoben
Devletçi
Ezberci
Elitist
Ayrımcı
Otoriter
Tek sesli
Toptancı
Katı
Merkeziyetçi
Önyargılı
Dışa kapalı
Mutlak ve dayatmacı
Tek tip
Negatif
Statükocu
Reaktif
Gelenekçi
Ulusalcı

görüşlerden oluşan paradigma

Beyaz Paradigma

Hem-o-hem-bu

Küresel
Açık
Şeffaf
Kozmopolit
Değişimci
Sistemci
Özgürlükçü
Esnek
Çoğulcu
İlerlemeci
Reformist
Sivil toplumcu
Demokratik
Proaktif
Bütüncül
Kompleks
Farklılıklara saygılı
Uluslararası vizyona sahip
İnsan haklarına ve bireyselliğe saygılı
Pozitif
Kreatif
görüşlerden oluşan paradigma

Yurtdışında yaşayan Türklerde de benzer kategorilerin geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Kanada’da yaşayan öyle Türkler var ki, şimdi tasvir edeceğim tablodaki profili siz de hemen fark edeceksiniz: Hanımefendi veya beyefendi, yıllarca önce buraya göç etmiş. Türkiye’yi halen bıraktığı gibi zannediyor. Sanki hayat Türkiye’de donmuş, hiç değişim olmamış, Türkiye 20-30 yıl öncesinin Türkiye’si. Bu vatandaşlar, sahip oldukları ideolojide yıllar geçtikçe daha da saplanıp kalıyorlar. Daha aşırı uçta, daha dar bakış açısına sahip, daha hoşgörüsüz, daha hoyrat, ve daha fazla kozalarına çekilmiş görüyorsunuz onları. Ve içiniz acıyor. Siyah paradigma.

Elif Şafak’ın da ifade ettiği gibi iki akıntı beraberce akıyor ve Türkiye’nin geleceğini şekillendiriyor. Şu geçiş dönemlerinde siyah veya beyazdan ziyade grinin tonlarından bahsedebiliyoruz.

Değişim ve gelişim bir tarafta, değişime tepki ve statüko öbür tarafta.
Değişim kolay değil ve sancılı.

Ama ülke olarak hızla değişmek zorundayız.

Ufak meselelerle birbirimizi yemekten, kaostan, yolsuzluktan, kavgadan, düzeysiz siyasetten, kuralsızlıktan, mafyalaşmadan, yasadışılıktan, cehaletten, fakirlikten, ayrılık gayrılıktan, terörden sıyrılmak zorundayız.

İki Türkiye yok. Biz tek bir Türkiye’yiz, tek bir güç, tek bir milletiz. Kimse bizi ayıramaz, bölemez, parçalayamaz. Bizler Atatürk’ün çocuklarıyız. Bizler Cumhuriyet çocuklarıyız.

Türk gençliği olarak bizler hepimiz Türkiye’yi canımızdan çok seviyoruz. Hepimiz Anadolu’ya ve bu topraklara gönülden bağlıyız. Türkiyeli olduğumuz için onur ve mutluluk duyuyoruz. Hepimiz Atatürk’in çizdiği vizyonda durmadan ilerlemeye kararlıyız. Hepimiz ülkemizin geleceğine katkıda bulunmak ve toplumsal sorumluluk üstlenmek için hazırız. Bayrağı ve emaneti devralmak için kendimizi en iyi şekilde hazırlıyoruz. Türkiye’mizin dünyada hak ettiği konumu bulması için elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz. Ülkemizin geleceğine güvenle, inançla ve ümitle bakıyoruz.

Çocukluğumuz Özal devrinin izlerini taşıyor ve bizler liberal bir dönemde büyüdük; ama söylendiği gibi topçu ve popçu bir nesil değiliz. 68 Kuşağı kadar veya 80 öncesi gençliği kadar idealistiz, bilinçliyiz ve vatanımızı seviyoruz. Ama farklı görüşler taşıyan arkadaşlarımızın da bizim kadar memleket sevdalısı olduğunu biliyoruz. “Ötekiler” yok artık; aynı gemide yaşayan bizler varız.

Artık devleti, idareyi ele geçirme paranoyalarından, çatışmalardan, önyargılardan, korkulardan, nefretlerden, şikayetlerden uzağız ve uzak olmak istiyoruz. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, AKPli-CHPli, küreselci-ulusalcı, şucu veya bucu; hepimiz ortak paydada Türkiye’mizi, Anadolu’muzu, Cumhuriyetimizi seviyoruz.

İşte bir 19 Mayıs’ı daha kutluyoruz. Her tür ayrım anlamını kaybediyor ve biz birbirimizi kucaklıyoruz. Çoğul kimlikler taşıyoruz ve bundan memnuniyet duyuyoruz. Aynı anda içimizde milliyetçi, liberal ve sosyal demokrat eğilimler hissedebiliyoruz. Düz değil saçaklı mantık kullanıyoruz. Kolay çözümlere, kısa cevaplara ve sloganlara şüpheyle yaklaşıyoruz. Fanatizmi, cehaleti, ezberi ve şiddeti eleştiriyor ve sorguluyoruz. Öte yandan tutarlı ilkelerimiz, değerlerimiz var ve fikirlerimizi, düşüncelerimizi sonuna kadar savunuyoruz. Birbirimizi anlamaya ve diyalog kurmaya uğraşıyoruz. Kapılar açmaya ve köprüler kurmaya uğraşıyoruz. Hayata ve ülkemize farklı pencerelerden bakmaya çalışıyoruz. Enerjimizi ve dikkatimizi pozitife yoğunlaştırmak istiyoruz.

Türk gençliği olarak ülkemiz adına ideallerimiz var. Rüyalarımız var. Umutlarımız var. Hedeflerimiz var. Stratejilerimiz var. Hayallerimiz var. Bizler hayallerimizin çocuklarıyız.

21. yüzyılda yeni bir Türkiye hayal ediyoruz. Daha gelişmiş, zengin, aydın, mutlu bir Türkiye. Demokratik, çoğulcu, laik, çağdaş bir Türkiye. Doğu ve Batı arasında köprü olmuş, Avrasya'da güven, denge ve istikrar unsuru bir Türkiye. Avrupa Birliği’nin en genç, en dinamik, en barışçıl, en güçlü üyesi. Kendisiyle, halkıyla ve çevresiyle barışık; kabuğunu kırmış bir Türkiye. Çağıyla hesaplaşmış, çağı yakalamış ve aşmış bir Türkiye.

Bir gün gelecek bizim de evrensel olarak güçlü bir ekonomimiz, teknoloji üretiminde rekor kıran bir özel sektörümüz, etkin işleyen bir devlet sistemimiz, dünya çapında bilim üreten üniversitelerimiz olacak.

Biz “ne zaman ayrı düştüysek” ve “nasıl ayrı düştüysek” oradan başlamak, toparlanmak, birbirimizi anlamak, beraber hareket etmek ve birliğimizi sağlamak zorundayız.

Tarihin çarklarında Türkiye’nin tarihi bir sıçrama rampasında. Sistem dinamikleri ve disiplinler arası bilimler Türkiye’nin hızla yukarıya doğru çıkmakta olduğunu söylüyor. Geleceğe ilişkin raporlar ve tahminler Türkiye’nin ilerlemesinin devam edeceğini ve hızlanacağını vurguluyor. Gönülden inanıyoruz ki 21. yüzyılda yeni bir Türk Rönesansı yaşanacak. Kültürel, ekonomik, teknolojik, bilimsel, sosyal, toplumsal gelişmelerin bileşkesi bir göz kamaştırıcı bir Rönesans.

Diyalog, eğitim, ticaret, ihracat, öğrenme, gelişim, işbirliği, sistemli hareket, kurumsallaşma, stratejik atılım, dışa açılım, küresel rekabet, inovasyon, üretim, markalaşma, insana yatırım ve çaplı hamleler ile 21. yüzyılı yakalamak zorundayız.

Daha aydınlık, daha beyaz günlere yelken açmak zorundayız.

“Beyaz Paradigma”yı Türkiye’ye hakim kılmak zorundayız.
Bu bence her Türk aydınının, vatandaşının ve toplum önderlerinin en öncelikli ve asli görevi olmalı.

Beyaz bir Türkiye umudu, hayali, ideali, temennisi, duası ile.

No comments: