Thursday, August 20, 2009

EĞİTİMDE SÖĞÜT METAFORUNUN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI: İNSAN YETİŞTİRMEK VE AĞAÇ YETİŞTİRMEK

İnsan ve ağaç yetiştirmek arasındaki benzerlikleri hiç düşündünüz mü?

Bu yazıda sizlerle Montreal’deki Söğüt Okulumuzda geliştirdiğimiz eğitim modellerinden birini paylaşmak istiyorum. Okulumuzun ismi “Söğüt”, hem Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yere işaret ediyor, hem de Söğüt ağacının çağrışımları bize eğitim adına ilham veriyor.

İnsan yetiştirmek tabii ki ağaç yetiştirmekten çok daha zor. Ama yine de bir analoji kuralım ve ağaç yetiştirmeyi inceleyerek çocuk yetiştirme ile ilgili çıkarımlar yapmaya çalışalım. Çocuklarımız da ilgi ve bakım isteyen söğüt fidanları gibi.

Aşağıdaki benzerlikler çocuk yetiştirme adına ve pedagojik açıdan bizlere çok kritik açılımlar sağlayabilir. Bu yazı özellikle anneler babalar ve öğretmenler tarafından dikkatle okunmalıdır.

İnsan ve ağaç yetiştirme arasında (en az) dokuz benzerlik var:

1) “Bitkilerin güneşe ihtiyacı olduğu kadar insanların da sevgiye ihtiyacı vardır.”

İlk maddemiz yetişme ortamıyla ilgili. Bitkilerin ve ağaçların yetişme ortamında olmazsa olmaz bileşen nasıl güneş ise, insanların yetişme ortamında da olmazsa olmaz bileşen sevgi. Bazısının daha az, bazısının daha çok ihtiyacı olabilir ama bu bileşenler olmazsa olmaz. Çünkü büyümeyi ve olgunlaşmayı sağlayan onlar. Sevgiden ve ilgiden mahrum çocuklar sağlıklı bir duygusal gelişim gösteremezler. Sevgi, çocuklarımız için en az güneş kadar değerli ve gerekli.

2) “Bitkiler ışık ile büyür ve gelişir, insanlar da bilgi ile büyür ve gelişirler.”

İkinci maddemiz de yetişme ortamıyla ilgili. Bitkilerin yetişme ortamında ışık ne kadar önemliyse, insanların yetişme ortamında da bilgi ve öğrenme o kadar önem taşıyor. Bilgi ve öğrenme, çocuklarımızın gelişiminde en kritik öğeler. Burada da eğitimin kritik rolü ortaya çıkıyor. Bilgi ve eğitim ışığı ile aydınlanan çocuklarımız, büyüdüklerinde içlerindeki bilgi ve bilgelik ışığını yayarak etraflarını aydınlatacaklar.

3. “Bitkiler de, çocuklar da büyüme ve gelişme ihtiyacı duyarlar.”

Söğüt, zaman içinde gelişir ve boy atar. Bitkilerin gövdesinin büyümesi ve gelişmesi için nasıl gübreler ve nitrojen gerekiyorsa, çocuklarımızın büyümesi ve gelişimi için de bilgi ve yetenek kazanımı şarttır. Çocuklarımızın gelişimi de ağaçlarınki gibi çok dallı, yani çok boyutludur. Bütün dallara veya boyutlara dikkat etmek gerekir: Duygusal, zihinsel, ruhsal, fiziksel gelişim ayrı ayrı önem arzeder. Bu boyutlardan biri dahi ihmal edilecek olsa çocuğun o dalı güdük kalır ve bir gün bir fırtına anında kırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

4) “Ağaçlarda da çocuklarda da kök çok önemlidir. İkisi için de nerede olduğunu bilmek, sağlam bir duruşa sahip olmak, toprağını bilmek kritiktir.”

Ağacın kökleri ne kadar sağlamsa o kadar boy salar ve hayatta kalırlar. Söğüt ağacını düşünün. Osmanlı Devleti’nin Söğüt’ten ortaya çıkışını düşünün. Kökleri sağlam olmayan bitkiler kuvvetli rüzgar veya fırtınada sökülmeye mahkum olurlar. Çocuklarımız için de sağlam bir ahlaki temele, inanca ve değer sistemine sahip olmak en az bu kadar kritiktir. Zemin ve temel sağlam ise, üzerine bina edilen bilgi ve tecrübe de sağlam olacaktır. Bu temelin sağlam atılabilmesi, aile içindeki ahlak ve karakter eğitimine bağlıdır. Bu konuda da bahçıvan konumundaki anne ve babalara çok görevler düşmektedir. Çocuğun dilini, dinini, inancını, kültürünü, milletini, değerlerini öğrenmesi için anne ve babaların çok gayretli ve hassas olmaları gerekmektedir. Bu bilinçlendirme de çok küçük yaşlardan itibaren başlar ve anne – babanın kendi davranışları çocuk tarafından doğrudan öğrenilir ve taklit edilir. Anne baba ne kadar sağlam duruyorsa, çocuk da o kadar sağlam durmayı ve prensiplerine bağlılığı öğrebir.

5) “Bitkiler dik durmak için suya ve neme ihtiyaç duyarlar. İnsanlar ise morale ve teşviğe.”

Susuz bitki yetişmez. Söğütler su ister. Moral, teşvik, yönlendirme ve cesaretlendirme olmadan da insan gelişemez. Suyu azalan bitkiler hücrelerine besleyici maddeleri gönderemez, boyun eğer, canlılığını kaybeder ve solmaya yüz tutarlar. Moral, onay ve teşvik olmadan da insanlar aynı şekilde canlılığını kaybeder ve boyun bükerler. Özellikle de çocukların sağlıklı gelişimi ve kendilerine güven kazanmaları açısından, onların sürekli teşvik edilmesi, yönlendirilmesi, onlara güvenilmesi ve onlara destek olunması şarttır. En güçlü ve en fazla kendine güvenen insanlar bile kimse onlara inanmaz ve destek olmazsa umutlarını kaybederler; alaycı, kötümser, soğuk ve geçimi zor hale gelirler. Bu yüzden, çocuklarımızın gelişimini ve başarısını istiyorsak onları olumlu olarak sürekli teşvik etmeli, desteklemeli ve cesaretlendirmeliyiz. Çocuklarımız, onlara inandığımızı, onlara güvendiğimizi ve sonuna kadar arkalarında olacağımızı hiç unutmamalılar.

6. “Bitkiler de insanlar da gelişmek için yeterli bir alana ve uygun bir çevreye ihtiyaç duyarlar.”

Söğüt, uygun toprakta yetişir. Bitkiler kendilerine ayrılmış olan bir alanda ve toprakta büyür, serpilir ve gelişirler. Aynı şekilde çocuklarımız da özenli bir aile ortamının sıcaklığında, ancak esnek koşullarda ve dengeli bir özgürlük alanı içerisinde gelişirler, beceri kazanırlar ve hayatı öğrenirler. Çocuklarımızın gelişmesi için bir serbestiyet ve sorumluluk alanına ihtiyaçları vardır. Anna ve babalar çocuklarını fanusta veya serada aşırı koruyucu bir tarzda yetiştirmekten acilen vazgeçmelidirler. Çocuklarının uzun vadede iyiliğini ve başarısını düşünen anne ve babalar, onların esneklik ve sorumluluk alanlarını çoğaltmalılar. Çocuğunuza güvenin, ona kontrollü bir serbestlik tanıyın ve ona görevler vererek sorumluluk almasını sağlayın. Bırakın çocuğunuz yer yer hata yapsın, düşsün, kalksın, oynasın, hayatı keşfetsin, risk alsın, kendi başına karar vermeyi ve hareket etmeyi öğrensin, davranışları sonucunda hesabını kendisi versin. Bırakın çocuğunuz bazen misafir odasını orayı burayı karıştırsın, keşfetsin, öğrensin, oynasın. Aşırı kurallar, aşırı baskı, denetim ve aşırı koruyuculuk hiçbir zaman çocuğunuzun iyiliğine ve yararına değildir. Burada vurgulamak istediğim eğitim modeli, katiyyen “saldım çayıra mevlam kayıra” tarzı bir boşverme değildir; tam tersine yol gösterme, anlayış, şefkat, sevgi, sorumluluk, şefkatli disiplin gibi öğelerden oluşan dengeli ve dinamik bir süreçtir.

7) “Ağaç yaş iken eğilir. Erken zamanlar en hassas ve en kritik zamanlardır. İlk zamanlarda fazla koruma, yaslanma, destek ihtiyacı duyan fidanlar, zaman geçtikçe güçlenir ve kendileri ayakta durabilir hale gelirler.”

Söğüt, destek ister. İlk zamanlarda bitkilerin kökleri ve gövdesi sağlam değildir, bu yüzden fidanlar bir sırığa yaslanmak zorundadırlar. Benzer şekilde, bebekler ve küçük yaşta çocuklar sürekli anne baba ilgisine, şefkatine, korumasına, sevgisine muhtaçtırlar. Erken yaşlar çocuğun gelişimi açısından her yönden önem taşırlar. AÇEV’in defalarca vurguladığı gibi “7 yaş, çocuğun okula başladığı yaştır. Ancak o zamana kadar çocukların zihinsel, bedensel ve dil gelişimi büyük ölçüde tamamlanır. Bu nedenle, çocuğu desteklemek için okula başlamasını beklemek ÇOK GEÇ!” Topluma katılımcı ve girişimci çocuklar yetiştirmek istiyorsak, çocuğun gelişimine zihinsel, bedensel, duygusal ve ruhsal açılardan çok boyutlu olarak bakmalıyız. Gelişimin çocuğun beslenmesi, sağlığı ve çevre koşulları ile topluma katılımı, oyun olanakları, kişilik gelişimi, karakter, gördüğü bakım ve ilgi dahil çok kapsamlı bir denklem olduğunu bilmemiz ve bu alanların hiçbirini ihmal etmememiz gerekiyor. Zaman geçtikçe ağaçlar nasıl kendi başlarına ve desteksiz ayakta durabiliyorlarsa, kendi besinlerini bulabiliyorlarsa, kök salıyorlar ve serpiliyorlarsa; biz de çocuklarımızı ve gençlerimizi bağımsız olarak hareket edebilecek özgürlük ve sorumlulukta yetiştirmeliyiz. Liderlik, sorumluluk, takım çalışması, girişimcilik gibi becerileri çocuklarımıza kazandırmak için onlara görev ve sorumluluk vermeli ve gelişim ortamları hazırlamalıyız.

8) “Uygun tohum, ancak uygun toprakta, iklimde ve şartlarda yetişir. Her tohumun ayrı özellikleri vardır ve içinde saklı olanlar boy atıp serpilir ve gelişir. Aynı şekilde her çocuğun da içinde saklı olan yetenekler, beceriler, yatkınlıklar farklı farklıdır. Her çocuğun ayrı kişilik özellikleri vardır.”

Söğüt, kendi özelliklerine uygun bir zemin arar. Her tohum başka başkadır. Çınar tohumundan ancak çınar çıkar, söğüt tohumundan da söğüt ağacı boy atar. Söğüt tohumundan zorla çınar çıkarmak ne kadar anlamsız ise, çocuklarımızın kişilik özelliklerini gözardı ederek onlara sevmediği bir mesleği veya rolleri dikte ettirmek o kadar anlamsızdır.

9) “İnsanların da bitkilerin de tam olarak potansiyeline ulaşmaları uzun zaman alır, büyük emek ve sabır ister, zorlu bir süreçtir.”

Osmanlı çınarı Söğüt’ten filizlendi, boy attı ve 700 yılı aşkın bir sürede dünyaya yayıldı. Bir ağacın, mesela bir ulu çınarın, yetişmesi ve o haşmetine ulaşması yıllar alır. Bir ağacın yetişmesi ancak doğru çevrede, doğru tohum ile, doğru toprakta, doğru yöntemlerle, doğru zamanda ve doğru iklimde meydana gelir. Bu süreç de yıllarca süren bir gelişim, dönüşüm, etkileşim ve emek sürecidir. Yıllar sonra potansiyeline ulaşan, o köklü ağaç, gölgesinde nice yıllar nice insanlara, kuşlara, hayvanlara hayat verir. İnsanlar da böyledir. Beşikten mezara insan ne zorlu süreçlerden geçer. Bir çocuğun büyümesi için inanılmaz bir anne sevgisi ve fedakarlığı, yıllarca süren aile sıcaklığı, sevgisi ve desteği, yıllarca süren bir eğitim gerekir. Eğitim ve sevgi beşikten mezara dek sürer. Sonunda da yetişen insan, çevresindeki başka insanlara ve kendi çocuklarına hayat verir, faydalı olur, destek sağlar ve ışığını yansıtır. Ağaca giden emek nasıl zayi olmaz ise, insana yatırım da hiçbir zaman boşa gitmez, er ya da geç meyvesini verir.

Geleceğimizin umudu, yarınlarımızın teminatı çocuklarımız, nazlı birer Söğüt fidanı gibidirler. Şefkatli, idealist, bilinçli, vizyoner, fedakar, sevgi dolu bahçıvanlara ihtiyaç duyarlar. Ne mutlu söğütler yetiştiren öğretmenlerimize, eğitimcilerimize, anne ve babalarımıza!

No comments: