Wednesday, August 26, 2009

Teknoloji ve bilgisayar destekli eğitim alanında sosyal sorumluluk projeleri

Bu yazıda bir sosyal yenilik başarı örneği olarak ülkemizdeki teknoloji destekli yenilikçi eğitim programlarını ve yöntemlerini ele alacağım. Intel, Microsoft, MEB ve teknolojiyi kullanan yenilikçi eğitim programları. Yasin Kesen'in haberi.

Örneklerimiz; eğitimde bilgisayar uygulamaları, bilgisayar firmalarının sosyal sorumluluk çalışmaları ve teknolojik destekli yenilikçi eğitim programları.

Sosyal Problemler: Teknoloji üretememe, altyapı eksikliği, eğitim eksikliği, heyecan eksikliği, üretmeme, gençlerde bunalım ve hedefsizlik, şikayet kültürü, eğitim kalitesinin düşük oluşu, vizyon ve eğitim eksikliği, kütüphane ve kaynak eksikliği, maddi imkansızlıklar, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin teknolojiden yeterince faydalanamamaları, teknolojiden korkan eğitimcilerimiz

Sosyal yenilik: Bilgisayar firmalarının teknoloji destekli eğitim modellerini sosyal sorumluluk projesi olarak okullarda uygulamaları.

Sosyal çözüm modeli: Türk eğitimcilerimizin, gönüllülerinin, öğretmenlerimizin bilgisayar becerilerini ve teknolojik yetkinliklerini geliştirmeleri ve bu uygulamaları dersleriyle entegre etmeleri. Öğrencilerin bilgisayar ve Internet'i eğitim amaçlı bir öğrenme aracı olarak kullanmalarını sağlamak.

Kritik başarı faktörleri: Yeniliğe açıklık, sürekli öğrenme, teknolojiye açıklık, girişimcilik, eğitime adanmışlık, eğitim gönüllülüğü, takım çalışması, şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirmeleri, öğretmenlerin eğitimi, sistemli işbirliği, okullarda teknoloji destekli pilot projeler uygulanması, evrensel kalitede teknoloji destekli eğitim, e-learning

"EĞİTİMDEKİ UÇURUMU INTEL KAPATACAK"

YASİN KESEN'İN HABERİ - AKSİYON DERGİSİ
ÖRNEK VAKA: ELAZIĞ'DAKİ YENİLİKÇİ EĞİTİM PROGRAMI
Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunu eğitim ve işsizlik. Yaygınlaşan bilgisayar kullanımı, eğitimde zafiyet yaşayan ülkeleri daha da korkutuyor. Eğitimdeki uçurumu azaltmak için eğitime destek verme kararı alan teknoloji devleri kolları sıvadı. Aksiyon, Elazığ'da sürdürülen eğitim programını yerinde inceledi. Yasin Kesen'in kapsamlı araştırması ve haberini okumaktasınız.

ALTYAPI EKSİK
Okulların birçoğunda bilgisayar yok... Her öğrencinin evinde bilgisayar yok… Yeterli bilgisayar öğretmeni yok… Yabancı dil hâkimiyeti altındaki bilgisayar programlarını öğrenmek zor… Her yerde internet yok ya da internete erişmek diğer ülkelere göre çok pahalı… İnternette Türkçe içerik sağlayan web sitesi çok az…

MADDİ İMKANSIZLIKLAR
Uzayıp giden bu mazeretler bilgisayar, internet ve eğitim kavramları bir araya geldiğinde en fazla dile getirilen sıkıntılar. Gelişmekte olan ülkelerin bilgisayar eğitimi ve bilgisayarlı eğitim için çektiği sıkıntılar genelde aynı. Maddi yetersizlik nedeniyle donanım tedarik edilemiyor. Plansızlık sebebiyle eğitimci yetiştirilemiyor. İletişim alt yapısındaki yetersizlikten dolayı internet kullanmak lüks. Bu zorlu engellerin her biri aşıldığında daha zor olan diğer engelin ortaya çıkması da çoğu zaman ümitleri kırıyor.

TEKNOLOJİ ÜRETMEK VEYA TÜKETMEK
Bu zorlukların hepsinin başlangıç noktası ise ortak. Teknolojiyi üreten ülkelerde bu engeller sıkıntı oluşturmazken, teknolojiyi tüketen ülkelerin kaderi bu koşuda sürekli terlemek. Bunu normal bir spor ritmine çevirmek için yapılacak şey ise belli. İçeriden ya da dışarıdan gelen teknoloji ve eğitim desteklerini iyi hazmedip teknoloji tüketen ülkeler sınıfından teknoloji üreten ülkeler sınıfına terfi etmek.

ÖRNEK VAKA 2: MICROSOFT UZAKTAN EĞİTİM PROJESİ VE INTEL ÖĞRETMEN EĞİTİMİ
Gelecek için eğitim
Milli Eğitim Bakanlığı, iki yıldır Intel ve Microsoft'un desteğiyle okullarda bir müfredat uygulaması yapıyor. Microsoft'la birlikte düzenlenen "Uzaktan Eğitim Projesi" kapsamında 450 bine yakın öğretmen, eğitim CD'si ve internet kullanarak standart bir bilgisayar kullanım seviyesine ulaştırılmaya çalışılıyor. Program başlangıcında şifre verilen öğretmenlerin 44 bini sisteme giriş yaparak eğitime başlamış. Şimdiye kadar, 66 ildeki öğretmenler için başlatılan program, kalan 15 ildeki öğretmenler için de başlatıldıktan sonra tamamlanmış olacak.

EĞİTİMCİNİN EĞİTİMİ
Intel tarafından başlatılan program ise öğretmenlerin yüz yüze eğitimi şeklinde ilerliyor. Şimdiye kadar 30 binden fazla öğretmenin birebir eğitimi tamamlanmış. Intel'in ‘Gelecek için Eğitim Projesi’ sadece bilgisayar öğretmenlerini kapsayan bir program değil. Fen Bilgisi'nden Coğrafya'ya, Beden Eğitimi'nden Ev Ekonomisi'ne kadar hangi derste bilgisayarla ne tür uygulamalar yapılabileceği öğretiliyor. Intel'in ilk kez İngiltere'de uyguladığı programın Türkiye şartlarına göre yerelleştirildikten sonra başlatılması projeyi daha verimli hale getiriyor.

BİLGİSAYAR DESTEKLİ EĞİTİM
Proje kapsamında ilk olarak tüm Türkiye'den bazı okullar seçildi. Bunlardan ikisi de Elazığ'ın kenar mahallelerinde hizmet veren Murat İlköğretim Okulu ve Doğukent İlköğretim Okulu. Bu eğitim kurumlarında sürdürülen bilgisayar destekli eğitim çalışmaları okul müdürlerinden öğretmenlere, öğrencilerden velilere, hizmetli personelden çevre halkına herkesi heyecanlandırmış. Öyle ki emeklilik süresini doldurup Milli Eğitim'e başvuru yapan bazı öğretmenler dilekçelerini geri çekerek göreve devam etme kararı vermiş.

BİLGİSAYARLI EĞİTİM GÖNÜLLÜ HAREKETİ
Eğitim müfredatındaki monotonluğun bilgisayarlı eğitim projesi sayesinde kırıldığını ifade eden Elazığ İl Milli Eğitim yetkilileri ve okul müdürleri, derslerin öğretmenler için daha heyecanlı hale geldiğini; bunun sonucu olarak da verimliliğin arttığını belirtiyor. Bilgisayar ve internetle tanışmayı anlattıkları dersle birleştirip öğrencilerine aktarma heyecanı birçok öğretmendeki mesai saati kavramını da ortadan kaldırmış. Hafta içi akşam saatlerinde ya da hafta sonu düzenlenen öğretmen eğitim programlarına katılmak onlar için bir fedakârlık olmaktan çıkıp, istekli olarak katıldıkları bir ‘gönüllü hareketi’ne dönüşmüş.

ÇAĞDAŞ YETENEKLER
Bu heyecan öğrenciler için de bir ümit ışığı demek. İkişerli üçerli gruplar halinde öğrencilere yaptırılan projelerin çocuklara tek katkısı sadece bilgisayar kullanmayı öğrenmek olmamış. İş dünyasının en güncel konularından biri olan ‘takım çalışması’ yeteneği de şimdiden kazandırılmaya başlamış. Araştırma ve rekabet duygularının gelişmesi ve yabancı dil öğrenmenin gerçek bir ihtiyaç olduğunun algılanması da bu proje boyunca öğrencilere kazandırılan ekstralar. Üniversite sıralarında işlenen bu çağdaş nitelikler, Murat ve Doğukent ilköğretim okullarında okuyan çocuklara kazandırılmış bile…

GOOGLE CİNLERİ
Bilgiyi öğrenmenin değil de bilginin nerede olduğunu ve nasıl bulunacağını öğrenmenin devrini yaşadığımız günümüzde iyi bir internet kullanıcısı olan herkesin bilmesi gereken ilk şey başta Google olmak üzere arama motorlarını iyi kullanmak. Elazığ'daki öğrenciler bu işi çoktan kapmış. Öğretmenlerinin verdiği ödevle ilgili ne kadar bilgi gerekiyorsa kısa zamanda Google'dan bulabiliyorlar. Verilen ödev dünyanın uydusu Ay hakkında ise, çalışma grubundaki bir öğrenci girip onunla ilgili astronomi bilgilerini buluyor. Diğeri, arama motorlarından Ay'la ilgili resimleri seçiyor. Gruptaki üçüncü çalışma ortağı bu ödevi en güzel şekilde sınıfa sunabilmek için Powerpoint programını kullanıyor. Hazırladıkları sunumlar oradan buradan toparlanan bilgilerin resimlerle karıştırılıp bir araya getirilmesi değil elbette. Konu iyi hazmedilip, lüzumsuz bilgiler temizlenmiş, aralara bazı espriler bile katılmış. Ortaya nefis bir konu anlatımı ve grup çalışmasını en iyi şekilde başarmış bir ekip çıkmış. Bu beceriyi ortaya koyan takımın yaşı ise 11.

KREATİF TAKIM PROJELERİ
Doğukent İlköğretim Okulu'ndan bir başka grubun proje konusu yöresel tatlılar. Kız öğrencilerden oluşan grup bu ödevi 'Ev Ekonomisi' dersi için hazırlamış. Konuyu da kendileri belirlemiş. Evde annelerinin yaptığı bir tatlının tarifini yazıp internetten buldukları alternatif tariflerle zenginleştirmişler. Tanıtım amacıyla resim bulamayınca fotoğraf çekmek için öğretmenlerinden yardım istemişler. Televizyon programlarında izledikleri yemek tariflerini hatırlayınca hedef büyütüp bu tarifi videoya çekmişler. ‘Ev Ekonomisi’ dersliğinde evden getirdikleri malzemelerle tezgahı hazırlayıp mütevazı stüdyoyu hazırlamışlar ve çekimi yapmışlar. Çekimi parçalara bölerek bir sunum haline getirmişler. Tatlıyla ilgili genel bilgileri verip gerekli malzemeleri gösteren sunuma, tatlı tarifini görsel olarak anlattıkları videoyu da ekleyince ortaya güzel bir yöresel tanıtım filmi çıkmış. Bu projeyi yapan öğrencilerin yaşı da 14'ten yukarı değil…

INTERNET NESLİ
Murat İlköğretim Okulu'ndaki öğrencilerin hazırladığı diğer bir proje Elazığ ve yöresindeki tarihî yerlerin tanıtımı. Çalışma grubundaki öğrenciler önce aralarında görev bölümü yapmış. Biri çevredeki tarihî mekânlardan hangilerinin tanıtılacağını belirleyip onlarla ilgili fotoğrafları toplamak için internete başvurmuş. Diğeri bu mekanlarla ilgili ulaşım bilgilerini bir araya getirmiş. Grubun üçüncü ortağı da seçtikleri tarihî yerlerle ilgili hikâyeleri araştırmış. Büyük bir emekle hazırladıkları projeyi bitirdiklerinde yüzden fazla slayt ortaya çıkmış.

ÖĞRENMEYE AÇIK ZİHİNLER
Hazırlanan sunumu sınıf arkadaşlarına anlatmak için ders saatinin yetmeyeceğini anlayınca bazı bölümlerini hızlı şekilde gösterip sözlü anlatım yapamamışlar. Bölgedeki tarihî yerlerin tanıtımı için hazırladıkları bu projenin iyi bir kaynak haline geldiğini fark eden öğretmenleri bu çalışmayı interneti kullanarak herkesin kullanımına sunmaları için onları teşvik etmiş. Yaş ortalaması 13 olan bu ekip şimdi yöredeki tarihî mekânların tanıtımı için web sitesi kurmayı düşünüyor.

GELECEĞİN REKLAMCILARI
Birkaç ay önce, Türkiye'nin dünyaya tanıtılması işinin hangi reklamcıya verilmesi gerektiğine dair yoğun bir tartışma yaşandı. Reklamcılardan yönetmenlere kadar herkesin katıldığı tartışmanın sonucu nereye varır bilemeyiz ancak 10-15 yıl sonrasının Türkiye'si için böyle bir tartışmaya ihtiyaç olmayacağı açık… Intel'in öncülük ettiği ‘Gelecek için eğitim’ projesine katılan öğrencilerin her biri çok iyi bir reklamcı, çok iyi bir halkla ilişkiler sorumlusu, çok iyi bir tanıtım yöneticisi olmaya aday. Minik gruplar halinde hazırladıkları ödevleri, duvara yansıtılan projeksiyon gösterisi ile sunarken gösterdikleri performans Türkiye'nin geleceği adına büyük bir kazanç. Küçük yaşta topluluğun karşısına çıkarak bir şeyler anlatabilme başarısı, eğer rasgele seçilen bir sınıftaki tüm çalışma gruplarının ortak özelliği ise bundan 10 yıl sonra Türkiye'nin dünyaya nasıl tanıtılacağını varın siz hesap edin…

GELECEK İÇİN EĞİTİM PROGRAMI
Gelecek için eğitim programı nedir?
Öğretmenlerin, öğrencilerin bilgi düzeyini artırabilmeleri ve teknolojiyi günlük hayatlarında daha aktif olarak kullanabilmelerine yönelik dünya çapında yürütülen profesyonellik geliştirme programıdır. 2000 yılında başlatılan bu programdan şu ana kadar 40 ülkede 3 milyon öğretmen faydalandı. Gelecek İçin Eğitim programı Türkiye'de 2003'te başladı. Öğrencilerin okuldaki ders saatleri dışında çalışma grupları halinde eğitim alıp proje hazırlamasına yönelik program, teknoloji okuryazarlığı, problem çözümü ve ortaklaşa çalışma gibi günümüzün bilgi ekonomisinde başarılı olmak için gerekli becerileri kazandırmayı amaçlıyor. 8-16 yaş arası gençler için sürdürülen program, 30 saatlik bir müfredat ile şimdiye kadar 8 ülkede uygulandı. Çin, Hindistan, İsrail, Meksika, Brezilya, Mısır ve Rusya'dan sonra 14 Kasım 2005'te Türkiye'de de başlatıldı.

INTEL'İN EĞİTİMDE SOSYAL SORUMLULUK ATILIMI
Intel Türkiye Ülke Eğitim Müdürü Murat Lecompte: Bilgisayarlı eğitim seferberliği başlattık
Intel'in çeşitli ülkelerde sürdürdüğü eğitim programlarının Türkiye'ye gelmesi için yıllardır gayret gösteren Murat Lecompte, taleplerinin Intel üst yönetimi tarafından kabul görmesi neticesinde görev değiştirerek Intel Türkiye Ülke Eğitim Müdürü oldu. Lecompte, programa katılan ilk 10 bin öğretmen ile yaptıkları değerlendirmenin sonucunu şu şekilde özetliyor: "Öğretmenlerin yüzde 96'sı, ‘Intel Gelecek İçin Eğitim’ programının öğrenciler için uygulanabilecek eğitim stratejileri konusunda yeni fikirler verdiğini, hemen hemen yüzde 100'ü ise eğitimi aldıktan sonra teknolojiyi sınıflarına entegre etmek konusunda kendilerini daha hazır hissettiğini ve eğitimin büyük faydasını gördüğünü belirtti. ‘Intel Gelecek İçin Eğitim’ programına katılan öğretmenlerin yüzde 98,9'u ise programı diğer bir meslektaşına tavsiye edeceğini söyledi."

Böylesine kritik bir konuda bu zengin içerikli ve umut veren haberi hazırladıkları için Aksiyon Dergisi'ne ve Sayın Yasin Kesen'e çok teşekkür ediyoruz. Bu haberler ülkemizin ve eğitimimizin geleceği için bizlere umut veriyor.

Tuesday, August 25, 2009

Microsoft “Geleceğin Okulu”na Yakından Bakış

Biliyorsunuz Microsoft, Philadelphia’da kablosuz dizüstü bilgisayarla ders yapılan, kişiselleştirilmiş eğitimin verildiği “Geleceğin Okulu”nu pilot okul olarak 2007’de hayata geçirdi. Bu okulun açılması, Microsoft’un 21. yüzyılda eğitimin niteliğini değiştirecek ve öğrencilerin küresel bilgi ekonomisine daha iyi uyum sağlamasını temin edecek dev bir adım atması demekti. Geçen zaman içinde okul kendini ispatladı ve küresel bir başarı hikayesi olarak örnek gösterilmeye başlandı. Hedef, “Geleceğin Okulu”ndaki başarılı eğitim modellerini dünyanın her tarafına yaymak ve dünya çocuklarının eğitimine anlamlı katkı yapabilmek. Misyon, 21. yüzyılın dijital ve küresel ekonomisinde fark oluşturabilecek yetkinlikte gelecek nesil dünya vatandaşlarını yetiştirebilmek. Yenilikçi modeli dünyaya yaymak, hükümetlere ve toplumlara bu konuda danışmanlık vermek için Microsoft, “Microsoft Worldwide Innovative Schools” programını başlattı. Ayrıca “Microsoft Yenilikçi Öğretmenler Platformu” kuruldu. Gelin kısaca bu okula yakından bakalım ve ortaya konan yenilikçi eğitim modelini yakından inceleyelim.

63 milyon dolara mal olan “Geleceğin Okulu”nun amacı 21. yüzyılın yenilikçi öğrenme modellerini geliştirmek ve 21. yüzyılın öğrenme topluluklarının hizmetine sunmak. Okula giriş ücretsiz ve kura ile belirleniyor; giriş sınavı yapılmıyor. Okula kabul edilen öğrencilerin ortak paydası düşük gelir seviyesinden ve dezavantajlı sosyoekonomik sınıftan gelmeleri. Teknoloji, müfredat geliştirmeden ödev takibine eğitimin ve öğrenmenin her kademesinde etkin olarak kullanılıyor. Dersler çoğunlukla internetten ve interaktif ortamda işleniyor. Her öğrencinin laptopu var ve dijital ortamda bireye özel uygulamalı eğitim veriliyor. Her öğrenci öğrenmenin sorumluluğunu kendisi üstleniyor. Öğrencilerin keşfetme ve merak duygusu sürekli tetikleniyor. Her öğrenci siberuzayda bilgiye erişmeyi, bilgiyi yorumlamayı ve anlamlandırmayı öğreniyor. Kütüphane, kişiselleştirilmiş ve dijital bir öğrenme merkezi olarak tasarlanmış. Öğrencilere derslerde fikirlerini özgürce söylemeleri için izin veriliyor. Ev ödevleri de öğretmenlere internetten gönderiliyor. Tüm eğitim sürecini aileler online olarak kontrol edebiliyor. Soruları doğru yanıtlayan öğrencilere daha üst seviye bilgiler veriliyor, yanlış cevap verenlerin laptopu ise öğretmene “konuyu yeterince anlamamış” mesajı gönderiyor ve o çocukla özel ilgileniliyor. Müfredat çocuğun seviyesine, ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına göre belirleniyor. Dersler, 9.15’te başlıyor zira Microsoft, 9.15'den önce başlamanın performansı düşürdüğünü savunuyor.

Geleneksel ezberci eğitimde öğrencilerin problem çözme ve eleştirel düşünmede başarısız olduğunu savunan yönetici Grover oluşturdukları farkı şöyle özetliyor: “Öğrencilerimizi 21. yüzyıla hazırlıyoruz. Hızlı, kaotik, teknoloji yoğun, birbirine bağımlı, dijital bir dünyada çalışmak ve yaşamak için öğrencilerimize gereken yeni ve ileri yetkinlikleri sağlıyoruz. Dijital okur yazarlık, problem çözme, etkin iletişim, kritik düşünme, hiper-tekst bağlantılar kurma, kompleks sistemleri kavrama, entegre düşünme gibi.. Öğrencilerimizin hayat boyu öğrenmeleri için onlara her an ve her yerde öğrenme imkanları tanıyoruz. Onların farklı düşünme becerilerini, kendilerine özgü yeteneklerini ve etkin iletişim becerilerini geliştirmeleri için onlara hayatın içinde öğrenme, proje üretme, kendini dünyaya ifader etme ve topluma katkıda bulunma forsatları sunuyoruz.”

Microsoft bu deneyimin ışığında 21. yüzyılın okulunu ve eğitim modellerini tasarlamak isteyenler için tavsiyelerde bulunuyor. Geleceğin okulunda eğitimciler, öğrenciler, personel, anne-baba, uzmanlar, iş dünyası ve mezunlar gibi tüm paydaşlar arasında sürekli iletişim, işbirliği, fikir alışverişi ve yardımlaşma sağlamalı. Bunun yanısıra Microsoft, 21. yüzyılın öğrenme topluluklarını oluşturmak için şunları tavsiye ediyor:

· Teknoloji erişimini bütün öğrencilere ulaşacak şekilde genişletin.
· Teknolojiyi müfredatı geliştirmek ve güncelleştirmek için kullanın. Müfredatı dijital ortama geçirin.
· Teknolojiyi kullanarak geleceğin akıllı sınıflarını sıfırdan tasarlayın.
· Küresel bilgi ekonomisinde rekabet edebilecek mezunlar yetiştirmek için öğrencilerinizin hem dijital hem küresel yetkinliklerini geliştirin.
· Öğrenci merkezli eğitime geçmek için teknolojiyi kullanın. Eğitimi öğrencinin ilgi ve ihtiyaçlarına göre kişiselleştirin ve adape edin.
· Ezbercilikten proje merkezli uygulamalı eğitime geçin. Kritik düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirmek için öğrencilere proje yaptırın.
· Müfredata çok fazla konu yüklemek yerine ilginç, güncel ve önemli birkaç konuya odaklanın. Bilgi yığmayın. Öğrencilere hayat boyu kullanabilecekleri kritik yetkinlikler kazandırın.
· Öğrenmeyi esnek ve sürekli hale getirin. Öğrenciler öğrenme aktivitelerini her yerde yedi gün 24 saat boyunca kendi hızlarına ve ilgi alanlarına göre yapabilsinler.
· Dijital iletişim ve işbirliği için güçlü öğrenme toplulukları oluşturun.
· 21. yüzyılın çok boyutlu yetkinlik ve performans değerlendirme araçlarını ve kriterlerini kullanın.
· Daha az zaman ve para kullanarak okullarınızı daha etkin, hızlı ve verimli hale getirin.

Microsoft’un “Geleceğin Okulu” projesindeki kritik başarı faktörleri ise şöyle sıralanıyor:

· Etkin İşleyen Hedef, Performans ve Motivasyon Sistemi: Herkesin aynı hedefleri, heyecanı ve vizyonu paylaşması, ortak başarı kriterlerinin belirlenmesi, kollektif performansın en iyi şekilde ölçülmesi, düzenli hedef takibi, geri kalma ve sapmaların süratle düzeltilmesi, ilerlemelerin ve başarıların herkesle paylaşılması.

· Tüm Paydaşların İlgili, Uyumlu ve Bütünleşmiş Bir Öğrenme Topluluğu Olarak Davranmaları: Geleceğin okulunda yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, anne-babalar, mezunlar, okul-aile birliği, çalışanlar, iş dünyası, sosyal kuruluşlar dahil bütün paydaşlar okulun vizyonuna, hedeflerine, değerlerine sahip çıkmalı. Tüm paydaşlar arasında hem teknolojik düzeyde hem de sosyal ve insani boyutta sürekli ve düzenli iletişim ve bilgi akışı sağlanmalı. Bunun için dijital araçlar, elektronik sistemler, bültenler, vizyon toplantıları, eğitimler beraberce kullanılmalı. Tüm paydaşlar ortak vizyon için beraber çalışmalı ve kafa-kalp birliği ve işbirliği içinde olmalı. Herkes öğrenmeyi, üretmeyi, anlamlı katkıda bulunmayı ömür boyu sürdürmeli ve birbirine bu konuda destek olmalı.

· Yenilikçi, Güncel, Dijital ve Uygulamalı Müfredat: Geleceğin okulunda müfredat küresel bilgi ekonomisinde gerekli ve sürdürülebilir olan yetkinlikleri kazandırıyor. Müfredat teknolojideki ve küresel platformdaki yeniliklere göre sürekli güncelleniyor. Müfredat ayrıca dijital platformda ve öğrencinin özel seviyesine ve ilgi alanlarına göre kişiselleştiriliyor. Konular ezberlenecek konulardan ziyade öğrencilerin ilgisini çekebilecek uygulamalı ve interdisipliner konular. Mesela, öğrenciler teknolojiyi, tasarımı, sanatı ve eğitimi entegre ettikleri projelerinde çocuklar için eğitici fonksiyonları ve eğlenceli arayüzü olan cep telefonları tasarlıyorlar. Öğrenciler sosyal inovasyon projeleri kapsamında Afrika’daki kardeş okuldaki arkadaşlarına 100$ laptop hediye ediyorlar ve onlarla beraber kültürler arası işbirliğine dayalı eğitim projesi başlatıyorlar. Çocuklar hayatın içerisinde farklı disiplinlerden öğrendiklerini uygulamalı projelerle gerçek katma değere dönüştürüyorlar. Her öğrencinin hayallerini ve projelerini dünya ile paylaştığı online bir dijital proje portfoyü ve bloğu var. Eğitim tamamen öğrenci merkezli ve öğrencinin bütün potansiyelini kullanmasını hedefliyor. Öğretmen ile öğrenci arasında birebir ve sürekli bir ilişki var. Geleceğin Okulunda uygulamaya konan ve dünyaya açılan online derslerden biri de dünyadaki bütün orta ve lise öğrencileri için hazırlanan “Küresel Ekonomide Kariyer Yönetimi” dersi. Michigan Üniversitesi ve Microsoft’un beraber hazırladığı 20 saatlik bu multimedya derste küresel bilgi ekonomisinin nasıl değiştiği, geleceğin işlerine nasıl hazırlanmak gerektiği, meslek seçimi, kendini keşfetme, iş kurma gibi konular ele alınıyor.

· Eğlenceli, Teknolojik, Esnek, Modüler Sınıflar: Geleceğin okulunda sınıflar kuru ve tekdüze değil, esnek ve modüler olarak tasarlanıyor. Her öğrencinin laptopu, CD’leri, Internet hesabı, Internet sayfası, e-öğrenme portalı var. Her sınıfta multimedya imkanları, Internet, data projektör, sunum cihazları, video kayıt imkanları ve teknolojik eğitici oyuncaklar yer alıyor. Sınıflarda öğrenci sıraları hafif, esnek ve yeniden düzenlenebilir modüller halinde tasarlanmış. Bütün sınıflar takım çalışmasına, sunum yapmaya, video çekimine, ve dijital işbirliğine uygun. Dersle ilgili her tür materyal, video, ve kaynaklar dijital ortamda öğrencinin dikkatine sunuluyor. Okulun fiziksel şartları öğrencilerin sürekli ve değişen öğrenme ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde düzenlenmiş. Her öğrenci 7 gün 24 saat boyunca istediği konuyu istediği zaman, istediği yerde, ve istediği hızda çalışabiliyor. Ayrıca her öğrencinin sanal, esprili ve dijital bir asistanı/yol göstereni var. Bütün okul sürekli bir öğrenme laboratuvarı olarak tasarlanmış. Kampüs olarak tasarlanan okulda sosyal paylaşım ortamları, teknoloji cafe, sanat atölyesi, dijital tasarım ve medya atölyesi, çocuk parkı, jimnastik salonu ve açık büfe kafeterya bulunuyor.

· Eğitim Yenilik ve ARGE Merkezi: Geleceğin okulunda zümre çalışmaları yıl içinde, hayatın içinde, her hafta sürekli ve modüler olarak yapılıyor. İhtiyaca göre araştırma yapılıyor ve müfredat sürekli güncelleniyor. Her sabah erken gelen öğretmenler en az bir saatlerini kendilerini yenilemeye, öğrenmeye, yenilik üretmeye, araştırmaya ve proje üretmeye ayırıyorlar. Toplantılar sadece öğrenme ve gelişim amaçlı yapılıyor ve farklı disiplinlerden öğretmenler öğrendikleri yenilikçi yöntemleri ve güncel bilgileri birbirleriyle paylaşıyorlar. “Eğitimi nasıl entegre hale getirebiliriz? Çocuklara dijital, sosyal ve kreatif yetkinlikleri nasıl kazandırırız? Onları değişen dünyaya ve küresel platforma nasıl hazırlayabiliriz? Farklı dersleri buluşturan ve sentezleyen projeler nasıl yaptırabiliriz? Sanat ve bilimi, tasarım ve teknolojiyi, medya ve inovasyonu nasıl buluşturabiliriz?” gibi sorulara cevap arıyorlar. Her hafta öğretmenler için bir profesyonel gelişim atölyesi (workshop) düzenleniyor. Okula alanında uzmanlaşmış liderleri, profesyonelleri, ve girişimcileri davet ediyorlar. Bu uzmanlar önce öğretmenlere, sonra bütün öğrencilere çarpıcı, vizyoner ve uygulamalı bir eğitim veriyorlar. Ayrıca okulun öğretmenleri yılın belli zamanlarında yoğun bir kongre, seminer, gelişim atölyesi ve yenilikçi zümre/ARGE çalışmasına giriyorlar. Geleceğin Okulu’nun öğretmenleri ayrıca yenilikçi uygulamalarını dünyadaki öğretmenlerle paylaşmak için Microsoft Yenilikçi Öğretmenler Programını (Microsoft Innovative Teachers Program) başlattı.

· Profesyonel Eğitim Liderliği: Geleceğin okulunda yönetici, müdürlük yapmıyor. Her şeyden önce o bir baş öğretmen, kendisi de derse giriyor. Kendisi de sürekli öğreniyor ve davranışlarıyla herkese örnek oluyor. Vaktinin çoğunu eğitim projeleriyle, teknolojinin etkin kullanılması ve eğitimin kalitesini yükseltmek için geçiriyor. Anne – babalarla, iş dünyasıyla, mezunlarla, toplumla ve öğretmenlerle sürekli bir iletişim halinde. Stratejik düşünüyor ve okulun stratejik avantajlarını kullanarak küresel alanda eğitimde bir marka olması için her dakika uğraşıyor. Kendisi de derslere giriyor ve eğitim programlarını sürekli güncellemek ve geliştirmek için uğraşıyor. Okula bölgenin ve ülkenin en iyi profesyonellerini davet ediyor, onların birikimini okula açıyor, onlarla ömür boyu işbirliği geliştirmeye çalışıyor. Finanstan anlıyor ve okulun etkin ve verimli çalışması için elinden geleni yapıyor. Sürekli projeler üreterek okulun toplumla ve iş dünyasıyla sürekli işbirliği ve iletişim halinde olmasını sağlıyor. Okulun özgün misyonunu, eğitim felsefesini, öğrenme kültürünü, 21. yüzyıl vizyonunu her platformda paylaşıyor ve temsil ediyor. En son teknolojiyi kullanarak yenilikçi pedagojik yöntemlerin bizzat öncüsü ve uygulayıcısı oluyor.

http://www.microsoft.com/education/schooloffuture.mspx

Sunday, August 23, 2009

SOSYAL YENİLİK VAKALARI: ASKIDA EKMEK

Bu yazıda Türkiye'de son bir yıldır çok ses getiren, yaygınlaşan ve çok başarılı olan bir pratik yardımlaşma modelinden bahsedeceğim: Askıda Ekmek.
Fakirliği önlemede ve sosyal yardımlaşmada yeni bir çığır açabilecek potansiyelde olan bu modeli siz de bölgenizde veya mahallenizde uygulayabilirsiniz.

Önce Üstad Şeref Oğuz'un konuyu harika özetleyen ve yorumlayan yazısıyla başlayalım:

ASKIDA EKMEK

Toplumsal yardımlaşmanın, filizlenen yeni yüzünün adı. Daha önce bizde var olan ancak ‘unuttuğumuz’ zekat kurumunun, günümüz kentleşme sürecine uygulanışı da diyebiliriz.
‘Zekat Marketleri’, ‘Sosyal Marketler’ ya da ‘Askıda Ekmek’ fırınları da diyenler var. Tanımını, son 5 yılda ünlenen bir ‘İtalyan geleneğinden’ almış. Geleneğin adı, ‘Askıda Kahve’ ve internetin sayesinde çok kişinin haberdar olduğu bir uyglama. Ünlü İtalyan yönetmen Vittorio de Sica, bir televizyon röportajında anlatıyor:

İTALYAN GELENEĞİ

‘İtalya’da Napoli’nin kenar mahallelerinden birinde, bir cafe-barda, espressolarımızı içiyoruz. İçeri giren müşterilerden biri, barmene ‘due caffee, uno sospeso’ (iki kahve, biri askıda) diyor, iki kahve parası veriyor, bir kahve içip gidiyor, barmen de tezgahın üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt asıyor. Biraz sonra iki kişi içeri giriyor: ‘due caffee e un sospeso’ (iki kahve ve bir askıda) diyorlar, üç kahve parası verip, iki kahve içip gidiyorlar, barmen gene bir küçük kağıt daha asıyor. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyor. Derken üstü başı biraz eski püskü, belli ki fakir biri bardan içeri girip, barmene ‘un caffee sospeso’ (askıdan bir kahve) diyor ve barmenin hazırladığı kahveyi içip, para ödemeden çıkıp gidiyor.’

ŞIK HAYIRSEVERLİK

Yardım yapanın da yardıma muhtacın da birbirini görmeden ilişki kurduğu bu davranış modeli, çoğumuza ‘unuttuklarımızı’ hatırlatınca, zaten kültürel kodlarımızda olan ‘kendi değerlerimizi’ uygulamaya başladık. Öyle ki bu öyküden esinlenen pek çok hayırsever, zengin, yerel yönetim ve sivil toplum örgütleri, bu ‘şık’ mekanizmayı, kurumsallaştırma yolunda harekete geçiverdi.

YOKSULLUK: ÜLKEMİZİN KRONİK PROBLEMİ

DPT dahi, 9’uncu Plan’a askıdaki kahve’den mülhem yaklaşımları koymaya başladı. Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyonu, Sosyal Riski Azaltma Projesi çerçevesinde yaptığı tespitle, 1 milyon 117 bin 96 kişinin yoksulluk yardımı için başvurduğunu belirledi. Bu da nüfusun yüzde 6.7’si demek.

Yoksulu bu kadar bol ülkede, ileri görüşlü hayırseverlerin, askıdaki kahve benzeri uygulama örneklerine bakıyoruz.

ZEKAT MARKETLERİ

Askıda ekmek, zekat marketleri, sosyal marketler... Konya, Bursa, Gaziantep, Şanlıurfa ve diğer pek çok ilimizde uygulamaya geçti bile. Buralarda ihtiyaç sahipleri, kendilerini baskı altında hissetmeden ücretsiz alışveriş yapabiliyorlar.

Şanlıurfa Belediye Başkanı, ayda 650 aileye bu yolla gıda temin ediyor. Erzincan Belediyesi, 1 Şubat’tan beri ‘askıda ekmek’ uygulamasıyla 24 mahallede 200 satış noktasına sepet yerleştirdi. Vatandaşlar ekmek satın aldıklarında gönüllerinden koptuğu kadarını bu sepetlere bırakıyor. Ekmeği satanlar da biriken ekmeği mahallede ihtiyacı olanlara veriyor. Kampanya çerçevesinde 52 günde yaklaşık 320 bin ekmek sepete girdi bile.

Ankara, Karabük, Zonguldak ve Karaman’da bazı fırın ve bakkallarda uygulanan ‘askıda ekmek’ kampanyasıyla ekmek ihtiyacı karşılanıyor. Uygulamanın ilk ayında 5 bin ekmek bu yolla dağıtıldı.

Elime ulaşan yüzlerce postadan, pek çok fırının çoktan ‘askıda ekmek’ modelini uygulamaya başladığını görüyoruz. Osmanlı’da zenginlerin, uzak mahallelerdeki bakkallara gidip, kabaran veresiye defterlerini ödedikleri ‘zimem defteri’ uygulaması geliyor aklıma.

Belediyelerin şimdilerde fazlaca denediği ‘aşevleri’ de öyle.

Bir de ‘sosyal sorumluluk’ adı altında firmaların yaptığı, kendi kurumsal markasına hizmet eden uygulamaları hatırlıyorum.

Gerçek toplumsal yarar üretenleri ‘şükranla ve özenle’ bir yana bırakırsak; askıda ekmek modelindeki ‘içtenlik, gerçek hayırseverlik’ ruhundan uzak projelerin ben, hakka da markaya da hizmet etmediğini düşünüyorum.

Eskiden yardım eden söylemezdi. Daha sonra hem yardım edip hem de bunu söyleme modası başladı. Günümüzde ise sadece söyleyen ama yardım etmeyen ‘kurumsal zenginlerimiz’ türeyiverdi.

Askıda ekmek modeli, medya alkışından uzak, şöhret kaygısından arınmış, gerçek toplumsal fayda yaratan bir yaklaşım.

İçi boşaltılmış reklam kokan ‘sosyal sorumluluk projeleri’ne karşılık, ‘Yeni Hayırseverlik Modeli’ olarak takdimimdir.

ŞEREF OĞUZ - STAR GAZETESİ

SARIYER'DE FIRINLARDA UYGULAMA

Sarıyer'deki fırın ve pastanelerde Askıda ekmek kampanyası başarıyla uygulanıyor. Kampanya ile, fırına ya da pastahaneye gittiğinizde kendiniz için ekmek alırken yoksullar için de ekmek yardımında bulunabiliyorsunuz. Yapmanız gereken, sadece, ne kadar istersek ekmek parasını kasaya ödemek ve bu paranın askıda ekmek için olduğunu söylemek. Fırıncı ya da pastahaneci de bunu bir kağıda yazıp camına asarak ihtiyaç sahiplerinin bunu öğrenmesini ve bu yardımdan yararlanmasını sağlıyor. Herkes kendi semtinde böyle bir projeyi yaygın hale getirebilir.

ISPARTA'DAKİ UYGULAMA

Yunus ÖZLER / Isparta (AKŞAM)

Isparta Genç Atılımcılar Derneği, yoksul ailelere destek amacıyla kampanya başlattı. Maddi durumu iyi olan vatandaşlar, bir ekmek alıp, iki ekmek parası vererek yoksullara yardım edecek
Ispartalı sanayiciler, toplumsal dayanışmaya yeni bir soluk getirerek, yoksul aileler için 'Askıda Ekmek Kampanyası' başlattı. Kampanyada, maddi durumu iyi olan vatandaşlar 'bir alıp iki ödeyerek' ekonomik güçlük yaşayanlara yardımda bulunmuş olacak.

Isparta Genç Atılımcılar Derneği (IGAD), kentte tespit ettiği beş noktada Askıda Ekmek kampanyası başlattı. IGAD tarafından başlatılan kampanya Anadolu, Yenice, Merkez, Halıkent ve Dere mahallelerinde uygulanmaya kondu.

Kampanya hakkında bilgi veren IGAD üyesi Fikret Yurtaslan, amaçlarının yoksul ailelere destek vermek olduğunu söyledi. Kampanyanın 'bir alıp iki öde' sloganıyla duyurulduğunu belirten Yurtaslan, şöyle konuştu:

'Yani durumu iyi olan vatandaşlar, bizim tespit ettiğimiz mahalle ve merkezlerde, bir ekmek alıp, iki ekmek parası ödeyerek birini askıya aldıracaklar. Maddi durumu iyi olmayan vatandaşlar da askıya alınan ve ücreti ödenmiş ekmekleri alarak tüketecekler.'

ASKIDA EKMEK FAKİRİN UMUDU
DAR gelirli binlerce aile, Ankara, Karabük, Zongul
dak ve Karaman’da bazı fırın ve bakkallarda uygulanan ‘Askıda ekmek’ kampanyasıyla ekmek ihtiyacını karşılıyor. Zonguldak’ta Soğuksu Semti’nde faaliyet gösteren Papila Unlu Mamulleri Ekmek Fırını, yoksul ailelere ücretsiz vermek amacıyla 1.5 ay önce ‘Askıda Bir Ekmek’ adıyla kampanya başlattı. 1.5 ay içerisinde 5 bin ekmek yardıma muhtaç ailelere verildi. Kampanyaya vatandaşların ilgisi ve torbadaki ekmek sayısı her gün artıyor.

Kampanya yaklaşık bin yoksul ailenin bulunduğu Karaman’da da dün uygulanmaya başlandı. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, Karaman Meslek Yüksekokulu, Bakkallar ve Bayiler Odası ile Muhtarlar Derneği, 22 mahalledeki 32 bakkalda ‘Askıda Ekmek’ uygulamasını başlattı. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Hidayet Uysal, kampanyada yer alan bir bakkaldan aldığı 10 ekmeği askıya astı.

Ercan AYGÜN / ZONGULDAK (AKŞAM)
15 BİN EKMEK ASKIDA

Manisa'da başlayıp Isparta ve İzmit'e yansıyan İtalyan modeli yardımlaşma "Askıda Ekmek" kampanyasında 15 bin ekmeğin 12 bini sahiplerine ulaştı.

Manisa Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Hasan Geriter kampanyaya Bakkallar ve Fırıncılar odaları ile Simitçiler Kooperatifi'nin katıldığını hatırlatarak, esnafın büyük destek verdiğini söyledi.Manisa Bakkallar Odası Başkanı Mehmet Ünlübaş ise bunun bir arz-talep meselesi olduğunu belirterek, kampanyanın devamını istediklerini kaydetti. Bu konuda sponsorluğu bile üstlendiklerini dile getiren Ünlübaş, ''Kampanya eski hızını kaybetti. Ramazan ayında daha büyük ilgi vardı'' dedi.

Ünlübaş, merkezde 100 bakkalda 15 bin ekmeğin ''askıya'' alındığını ve 12 bin ekmeğin ihtiyaç sahiplerine ulaştığını bildirdi. Yağ, peynir ve diğer gıda maddelerinden ''askıya'' 2 bin adet alındığını, bunlardan bin 750'sinin ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını belirten Ünlübaş, bunun önemli bir başarı olduğunu dile getirdi.

Manisa Müftüsü Ahmet Durmuş da ''Askıda Ekmek'' uygulamasının İslam dininin dayanışma ve yoksulları gözetme anlayışına çok uygun olduğunu belirtti. Durmuş, ''Yardımlaşma İslam dininde önemli bir yer tutar. Bu uygulama da gizli yardımlara giriyor ve yardım yapan hayrın kime gittiğini bilmiyor'' diye konuştu. Durmuş, konuyu Cuma hutbelerine taşıyarak halka çağrı yapmaya devam ettiklerini kaydetti.

Askıda modeli nasıl işliyor? İtalyan modeli olarak bilinen bu uygulamada bir kişi iki ekmek satın alıyor ve birini askıda bırakıyor, ihtiyaç sahipleri de gelip askıdan bu ekmeği alabiliyor. Ekmek yanında bu uygulama birçok gıda maddesi için de yapılabiliyor.

BİR EKMEK FAZLA ÖDE, ASKIDA BIRAK, İHTİYACI OLAN ALSIN
Aslı Ortakmaç/Yeni Aktüel

Sizin de bir ekmek kardeşiniz olsun 30 kuruş fazla ödeyip birinin karnını doyurmaya ne dersiniz? Yeni Aktüel ve İstanbul Fırıncılar Odası'nın işbirliğiyle başlatılan "Askıda Ekmek Kampanyası" bunu amaçlıyor. Kampanyaya katılan fırınlardan günlük ekmeğinizi alırken bir ekmeği askıya bırakmanız yeterli.

"Bir ekmekten ne çıkar" diyorsanız, dilerseniz bu haberi hiç okumayın. Çünkü bu haber, on beş milyonluk bir şehrin açlarını sadece bir somun ekmeğin doyurabileceği umuduyla yazılıyor. Yanlış okumadınız! 30 kuruşluk bir ekmek, on beş milyonluk bu koca kentin tüm yoksullarını doyurabilir. Ama bir şartla; siz buna inanırsanız... Bir de 'Askıda Ekmek Kampanyası'na destek veren fırınlarda askıya bir ekmek de siz bırakırsanız. Hele o ekmek, sıcacık, taptaze bir somun fırın ekmeği olursa, bir lokma ekmeğe muhtaç küçük bir çocuğun mutluluğuyla bakarsınız tüm dünya bile değişebilir.

SON SÖZ:

Tarihimizde zaten var olan cömertlik ve yardımseverlik mekanizmalarını ve değerlerini çağa uygun şekilde yeniden diriltebiliriz. Askıda Ekmek, bunun çok güzel bir örneği ve yerel bölgelerde kolayca uygulanabilir.

Bu model genişletilebilir ve pek çok alanda uygulanabilir: Askıda Giysi, Askıda Ayakkabı, Askıda Et, Askıda Yumurta, Askıda Meyve, Askıda Oyuncak gibi..

Fakirlik ile mücadelede yerel, pratik, hayatta kolayca uygulanabilir modeller geliştirmeli ve çevremizde uygulayabilmeliyiz. Askıda Ekmek bunun için güzel bir örnek.

Saturday, August 22, 2009

YENİ MİLLENYUMUN DÖRT KÜRESEL TEKNOLOJİK İNOVASYON ARACI

May you live in interesting times – İnşallah ilginç zamanlarda yaşayasın. Çin Atasözü/Bedduası

Önümüzdeki yüz yılın en önemli değişim motoru ne?

Kuantum hızıyla nonlineer ve logaritmik olarak ilerleyen teknolojik değişim ve dönüşüm.

Bu köklü paradigma değişimine “Teknolojik Rönesans” diyebiliriz.

Önümüzdeki 10 yıl içinde satılacak tüm ürünlerin yarısı daha henüz icat edilmedi bile.

DNA veritabanları her 8 ayda ikiye katlanıyor. Onlarca biyoloji, biyoteknoloji ve genetik şirketi insan ve canlı DNA’sını çözmek için küresel rekabete girmiş durumda.
Internet bant genişliği her 10 ayda ikiye katlanıyor.
Internet üzerinden yapılan küresel e-ticaret satışları her 6 ayda ikiye katlanıyor.
Internet her 90 günde iki katına çıkıyor.

“Teknoloji Rönesansı”nın hızı, kompleksliği, kaotikliği, dinamizmi, küreselliği, esnekliği, yaygınlaşması bizi şaşırtmaya devam edecek.

Dört Kritik Temel Taş (Dört Temel Element, Dört Teknoloji Hammaddesi)

1. BİT’LER: Dijital iletişimin temel taşları
2. ATOMLAR: Maddenin ve fiziksel dünyanın temel taşları
3. NÖRONLAR: İnsan beyninin iletişim ve fonsiyonlarının temel taşları
4. GENLER: Her yaşam formunun temel taşları

21. yüzyılın en karmaşık ve milyar dolarlık bulmacası; bu kritik temel taşların nasıl davrandıklarını, eşleştiklerini, etkileştiklerini, network halinde hareket ettiklerini, birleştiklerini, organize olduklarını, karıştıklarını, paketlendiklerini, büyük resim oluşturduklarını bilmek.

21. yüzyılın kritik başarı anahtarları; bu bulmacayı çözmedeki innovasyon, maharet, hız, zeka, girişimcilik, kreatif beceriler, bilimsellik ve icat yeteneği.

Dört Temel Küresel Teknolojik Inovasyon Aracı

Bu inovasyon araçları önümüzdeki yüz yılda Teknolojideki Kuantum Sıçramaların ve Radikal Yeniliklerin motoru olacak. Aşağıdaki teknolojik innovasyon araçları; önümüzdeki yüz yılın en önemli yenilik ve dönüşüm tetikleyicileri:

1) BİLGİSAYARLAR: Günümüzün beyinleri. Yapay zeka, süperbilgisayarlar ve Kuantum bilgisayarları, giyilebilir bilgisayarlar ile yepyeni ufuklara yolculuk. Geleceğin en önemli icatlarının, bilimsel gelişmelerinin ve modellemelerinin temel aracı.

2) NETWORKLER: Internet denen küresel süper beyin artık gezegendeki tüm iletişim araçlarının buluşma platformu: Uydu, telefon, TV, kablosuzlar, ve multimedya. Internet; ses, data, video, grafik, yazı ve resim bileşimi süper bilgiye hızlı erişim imkanı sağlıyor. Eğitim, iş ve kültür dünyasında network devriminin etkileri daha da derinden hissedilecek. Internet’i süper hızlı, kaotik, dinamik, esnek, canlı, nonlineer, interaktif, çok katmanlı bir ekosistem olarak tanımlayabiliriz. Yeni bir yaşam formu olan bu ekosistem artık kendi evriliyor, işin sonunun nereye varacağını kestirmek çok zor.

3) BİYOTEKNOLOJİ: İnsan Genomu projesi ile insan genetik kodlarının modellenmesi ve haritalanması insan yaşamını, sağlığını ve bilimini radikal şekilde değiştirecek. Post-genom döneme gireceğiz. Sağlık sektörü köklü biçimde değişecek. Gezegende ilk defa DNA düzeyinde yaşam tasarımı imkanları başlayabilir. Hastalıkların önlenmesi yanında yeni ilaçlar ve yeni yiyecekler icat edilecek. Kritik eşik noktasının aşılabilmesi için üç sacayağı gerekiyor: a) Moleküler manipülasyon, b) biyoçiplerin (yeni sentetik biyolojik maddelerin) keşfi ve c) fizyolojik sistemleri modelleme için gereken ileri hızlı bilgisayar kapasiteleri.

4) NANOTEKNOLOJİ: Nanotek, maddenin atomik düzeyde manipülasyonu ve en ileri ve en zor dizayn teknolojisi. Kuantum dünyasına dalış. Bilinmeyen bir dünyada, mikro düzlemde şekil verme, icat, fabrikasyon ve tasarım imkanlarının başlaması. Malzeme biliminin yeniden tanımlanması. DNA fabrikasyonu. İğne ucu kadar robotların kalp ameliyatlarını yapabileceği bir devir.

2050’de çok farklı bir dünya bizi bekliyor olacak. Türkiye olarak bu değişime ne kadar hazırız? Türkiye’nin şirketleri ve üniversiteleri bu konularda inovasyon üretmeye ve ARGEye ne kadar hazır? Türkiye olarak bu teknolojik inovasyon araçlarını kullanmaya ne kadar hazırız? Türkiye olarak geleceğin teknolojik tasarımında küresel platformda bizim rolümüz ne olacak?

Friday, August 21, 2009

KENTLERİMİZİN DÜNYA ÖLÇEĞİYLE YARIŞMASI

Biliyorsunuz İstanbul, 2010'da Avrupa'nın kültür başkenti oluyor. Devletlerin 21. yüzyılı yakalamalarında ana motor vazifesini kozmopolit metropoller üstleniyor.

Şehirlerimiz nasıl dünya kentleriyle yarışabilir? Kent 2.0 nedir? Hızlı ve cazibe merkezi şehirler nasıl markalarını küresel hale geliyor ve bünyesine insan çekiyorlar?

Bulundukları ülkelerin gözbebeği ve küresel vitrinleri konumunda olan California, New York, Paris, Tokyo, Sidney, Montreal, Şangay, Seul, Londra, Barselona, Vancouver, Stockholm, İstanbul..
21. yüzyılın kozmopolit metropolleri, mıknatıs kentleri ve büyülü şehirleri..
Bu şehirleri küresel cazibe merkezi yapan şeyler nelerdir?
Bu şehirler bilgi ekonomisinin, sanat ve kültür turizminin, dünya çapında üniversitelerin, evrensel kalitede eğitim kurumlarının, güçlü sivil toplum kuruluşlarının, vizyoner şirketlerin, teknoloji üretim ve ARGE merkezlerinin, enstitülerin kalbi. Bu şehirlerde hareketli kültür ve sanat hayatı ve kozmopolit yaşam tarzları var.
21. yüzyılın şehirlerinde sosyal etkin networkler, yenilik üretim merkezleri, kreatif tasarım atölyeleri, kent araştırma merkezleri, teknolojik tasarım merkezleri var.
21. yüzyılın şehirlerinde ilham merkezleri, keşif ve hayal atölyeleri, dijital kütüphaneler, sanat veritabanları, yeni yaşam tasarımları, ilham verici iş ortamları, çocuk yetenek merkezleri, ekolojik yaşam alanları var.
21. yüzyılın şehirleri farklılıkların zenginliğine, yenilikçi kültürlere, sanat vizyonuna, kültür altyapısına ev sahipliği yapıyor.

21. yüzyılın şehirlerinin özgün birer kimlikleri, entegre kent mimarileri ve kreatif ekonomileri var.

21. yüzyılın şehirleri birer yetenek okyanusu aslında. 21. yüzyılın altın yetenekleri bu kentlere göç ediyorlar ve yetenek göçleri bu kentleri zenginleştiriyor. Dünyanın önde gelen yeteneklerini çeken kentler de akışkan kreatif sektörleriyle 21. yüzyılı yeniden tasarlayanlar oluyor.
Harika bir başarı örneğimiz; İstanbul'un 2010'da Avrupa'nın kültür başkenti seçilmesi.

Sosyal Problem: Aşırı göç, ekolojik bozulma, trafik, artan suç oranı, eğitimsizlik gibi nedenlerle şehirlerimizin yaşanmaz hale gelmesi.
Sosyal yenilik: Şehirlerimizin 21. yüzyıl vizyonuyla silkelenmesi, yeniden yapılandırılması, dengeli gelişimi ve çok boyutlu atılımı

Sosyal çözüm modeli: Kültür, sanat, teknoloji, ekonomi, iş, turizm, eğitim alanlarında atılım, yenilik, gelişim, yatırım, iyileştirmeler

Kritik başarı faktörleri: Uzun vadeli düşünme, küresel rekabet etme, kent problemlerine sistemli çözümler bulma, kent bilinci, stratejik kent vizyonu, sistemli işbirliği, kaliteli eğitim, yatırım ve kültür hamleleri, kalıcı eğitim, yatırım ve istihdam projeleri, uluslararası projelere öncelik verme, Avrupa STK'ları ile kaynaşma, küresel iletişim, reklam, dünya kentleri ile diyalog ve işbirliği geliştirme, belediye-devlet-vatandaş-üniversite-sivil toplum-endüstri işbirliği

ÖRNEK VAKA: İSTANBUL, AVRUPA'NIN KÜLTÜR BAŞKENTİ OLACAK

AB Konseyi, İstanbul'un 2010 yılında "Avrupa Kültür Başkenti" olmasını onayladı.
2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında AB dışı şehirler sınıfında Ukrayna'nın başkenti Kiev ile yarışan İstanbul, geçen nisan ayında Brüksel'de yapılan jüri toplantısında, Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu ve AB Konseyinin ikişer, Bölgeler Komitesinin bir temsilcisinden oluşan 7 kişilik Seçici Kurul tarafından seçildi.

AB Konseyi, proje için gerekli onayını bugün verirken, Kıbrıs Rum kesiminin karara bir not koydurarak, 2010 projesine ''tüm AB üyelerinin eşit katılımına'' özen gösterilmesi gereği üzerinde durduğu öğrenildi.

DEVLET VE HÜKÜMET DESTEĞİ

Basına konuya ilişkin bilgi veren Türk yetkililer, bu projede yerel ve merkezi yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarının somut dayanışma ve işbirliğinde bir ''örnek ve model'' oluşturulduğuna dikkat çekerek, Türk Devleti'nin ve Ankara hükümetinin bu projeye destek iradesinin Brüksel'de anlatıldığını ifade etti.

KÜLTÜR TURİZMİ CANLANACAK

İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesinin, kültür turizmini olumlu etkilemesinin yanı sıra birçok tarihi eserin de restore edilerek yeniden kazanılmasına yardımcı olacağına dikkat çekiliyor.

BİNLERCE YILLIK KÜLTÜR MİRASI

Türk yetkililer, konuya ilişkin bilgi verirken, şunları belirtiyor: ''İstanbul, coğrafi konumuyla binlerce yıllık kültürel mirasıyla diğer dünya metropolleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip. İstanbul, aynı zamanda Türkiye'nin de aynası niteliğinde. Kentin genç ve dinamik nüfusu yaratıcı bir enerji oluşturarak İstanbul'u içinde yer aldığı coğrafyanın en dinamik kentlerinden biri haline getiriyor."

GLOBAL DÜNYADA ÇEKİM MERKEZİ OLMAK

"İstanbul'da özellikle son on yıldır gelişen kültür bilinci kentin kültür yaşamına yansıyor. Böylece İstanbul yalnız İstanbullular için değil tüm dünya için bir çekim alanı, bir kültür ve sanat merkezi niteliğini kazanıyor. Dünya sanat çevrelerinin buluşma noktası haline gelen İstanbul, böylece farklı kültürler arasında esin paylaşımına olanak sağlıyor; global dünyada yerini alıyor, geleceğini şekillendiriyor. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti projesiyle hedeflerini daha çabuk yakalama olanağını buluyor.''

KENT KİMLİĞİNİN OLUŞUMU

Türk yetkililer, 21'inci yüzyılın dünyada kentler yüzyılı olarak bilindiğini belirterek, şunları anlatıyor:

"Kentler, kimliklerini, kültürlerini canlandırarak, ileriye taşıyarak ve birbirlerine anlatarak oluşturuyorlar. Birbirlerini kültür aracılığıyla daha iyi anlıyor ve daha iyi tanıyorlar. Böylece kültürün nasıl günlük yaşama katılacağı, toplumun her kesimine nasıl yayılacağı gündeme geliyor. Kentsel gelişimin, kentlilik bilincinin özlenilen düzeye ulaşması için kültürel gelişimin vazgeçilmez olduğu biliniyor. Yaygınlaşması içinse hem yönetimlerin hem de sivil toplum kuruluşlarının daha aktif olmaları gerek, bu konularda profesyonel bilgi ve deneyimden yararlanmaları gerekiyor."

AVRUPA TÜRKİYE DİYALOĞUNUN KAVŞAĞI İSTANBUL

"İstanbul'un kültür başkenti olmasıyla hem Avrupa Kültür Başkenti seçilen kent olarak İstanbul zenginleşiyor, hem de dünya kültürüne yaptığı katkıyla global kültür zenginleşiyor. İstanbul, 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla Avrupa, İstanbul'da kendi kültürünün köklerini keşfedecek ve 'birbirini anlama' yolunda önemli bir adım atılmış olacak."

DEV KÜLTÜR VE SANAT PROJELERİ YOLDA

Yetkililer, "İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olması çerçevesinde düzenlenecek etkinlikler hakkında, şu bilgileri verdi: "İstanbul'un adı, tüm dünyada kültür ve sanatla anılacak. AB adaylık sürecinde Türkiye'nin sembolü İstanbul'un aslında Avrupa kültürüyle yüzyıllardır karşılıklı etkileşim halinde olduğu projelerle ortaya konulacak. Kültürel miras sürdürülebilir bir biçimde yönetilecek, kenti daha da bir çekim noktası haline getirecek."

KÜLTÜREL DİNAMİZM VE İSTİHDAM

İstanbul; kentsel dönüşüm, şehircilik, çevresel ve sosyal anlamda kalıcı kazanımlara kavuşacak. Kültür varlıklarımızın korunacağı ve sergileneceği yeni müzeler kurulacak, tarihi binalar yenilenecek ve yeni işlev kazandırılarak halka açılacak. İstanbullular farklı sanat disiplinleriyle kucaklaşacak. Genç ve yetenekli insanlar sanatsal yaratıcılıkla daha yakın bir ilişki kurma olanağına kavuşacak. İletişimden organizasyona, eğitimden tasarıma, yönetimden yaratıcılığa pek çok kişi için istihdam yaratılacak.

İSTANBUL MARKASI PARLAYACAK

Kültür ve sanat projelerini izlemek için gelenler İstanbul'un kültürel zenginliğini, camilerini, kiliselerini, saraylarını, müzelerini de gezecek. Kültür turizmi hareketlenecek, gelişecek. Avrupa ve dünyanın çeşitli ülkelerinden pek çok kültür sanat insanı, yazılı ve görsel basın mensupları İstanbul'a gelecek. Bu çerçevede İstanbul'un tanıtımına ve marka haline gelmesine olumlu katkı sağlanacak.

GURUR DUYULACAK KÜRESEL BİR METROPOL

Avrupa Kültür Başkenti seçilmek Avrupa ile kültürel ilişkilerin yanı sıra ekonomik ilişkilerin de geliştirilmesine katkıda bulunacak. Yeni yapısal çalışmalarla, yöneten ve yönetilenler hep birlikte, el ele, bilgi ve deneyimlerini paylaşırken gelecek için kalıcı ve sürdürülebilir bir modelin de oluşmasını sağlayacak. İstanbullular kentlerinin güzelliği ve sahip olduğu değerleri keşfederken böyle bir kentte yaşadıkları için gurur duyacaklar.

AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ FİKRİNİN GELİŞİMİ

Avrupa Kültür Başkenti fikri, ilk kez 1985 yılında dönemin Yunanistan Kültür Bakanı Melina Merkuri tarafından ortaya atıldı. Aynı yıl AB Konseyi, projenin kapsamını belirledi ve uygulamaya koydu. 1985'ten 2000 yılına kadar AB'ye üye olan ülkelerin kentlerinden biri Avrupa Kültür Başkenti olarak seçildi. 2000 yılına gelindiğinde, yeni binyıl nedeniyle Avrupa Kültür Başkenti unvanı hem birden fazla kente, hem de AB adayı olan ülkelerin kentlerine de verilmeye başlandı. Daha önce bu unvanı alanlar arasında, Atina (Yunanistan), Floransa (İtalya), Amsterdam (Hollanda), Berlin (Almanya), Paris (Fransa), Madrid (İspanya), Lizbon (Portekiz), Selanik (Yunanistan), Brüksel (Belçika) gibi kentler bulunuyor.
(Haber kaynağı: Zaman)

SON ANALİZ:

İstanbul, Türkiyemizin kalbi ve vitrini olarak küresel bir cazibe merkezi olmak zorunda. İstanbul, 21. yüzyılda her açıdan dünyanın en iyi şehir markalarından biri olmalı.

Bunun yolu da kültürden, sanattan, tasarımdan, markalaşmadan, inovasyondan, ekonomik kalkınmadan, eğitimden, kültürel çeşitlilikten, hoşgörüden, medeniyet birikiminden, şehir tasarımından, ARGEden, insana yatırımdan, kent bilincinden, finansal gelişimden, yatırımdan, yaşam kalitesinden, ekolojik dengeden, bilimden, teknolojiden, kozmopolit esneklikten, sevgiden, çevre planlamadan, yeşili korumadan, dünya çapında üniversitelerden, sürdürülebilirlikten geçiyor. İşte bunları başarabildiğimiz ölçüde sadece Avrupa'nın değil tüm dünyanın gerçek kültür başkenti haline gelebiliriz.

Thursday, August 20, 2009

EĞİTİMDE SÖĞÜT METAFORUNUN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI: İNSAN YETİŞTİRMEK VE AĞAÇ YETİŞTİRMEK

İnsan ve ağaç yetiştirmek arasındaki benzerlikleri hiç düşündünüz mü?

Bu yazıda sizlerle Montreal’deki Söğüt Okulumuzda geliştirdiğimiz eğitim modellerinden birini paylaşmak istiyorum. Okulumuzun ismi “Söğüt”, hem Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yere işaret ediyor, hem de Söğüt ağacının çağrışımları bize eğitim adına ilham veriyor.

İnsan yetiştirmek tabii ki ağaç yetiştirmekten çok daha zor. Ama yine de bir analoji kuralım ve ağaç yetiştirmeyi inceleyerek çocuk yetiştirme ile ilgili çıkarımlar yapmaya çalışalım. Çocuklarımız da ilgi ve bakım isteyen söğüt fidanları gibi.

Aşağıdaki benzerlikler çocuk yetiştirme adına ve pedagojik açıdan bizlere çok kritik açılımlar sağlayabilir. Bu yazı özellikle anneler babalar ve öğretmenler tarafından dikkatle okunmalıdır.

İnsan ve ağaç yetiştirme arasında (en az) dokuz benzerlik var:

1) “Bitkilerin güneşe ihtiyacı olduğu kadar insanların da sevgiye ihtiyacı vardır.”

İlk maddemiz yetişme ortamıyla ilgili. Bitkilerin ve ağaçların yetişme ortamında olmazsa olmaz bileşen nasıl güneş ise, insanların yetişme ortamında da olmazsa olmaz bileşen sevgi. Bazısının daha az, bazısının daha çok ihtiyacı olabilir ama bu bileşenler olmazsa olmaz. Çünkü büyümeyi ve olgunlaşmayı sağlayan onlar. Sevgiden ve ilgiden mahrum çocuklar sağlıklı bir duygusal gelişim gösteremezler. Sevgi, çocuklarımız için en az güneş kadar değerli ve gerekli.

2) “Bitkiler ışık ile büyür ve gelişir, insanlar da bilgi ile büyür ve gelişirler.”

İkinci maddemiz de yetişme ortamıyla ilgili. Bitkilerin yetişme ortamında ışık ne kadar önemliyse, insanların yetişme ortamında da bilgi ve öğrenme o kadar önem taşıyor. Bilgi ve öğrenme, çocuklarımızın gelişiminde en kritik öğeler. Burada da eğitimin kritik rolü ortaya çıkıyor. Bilgi ve eğitim ışığı ile aydınlanan çocuklarımız, büyüdüklerinde içlerindeki bilgi ve bilgelik ışığını yayarak etraflarını aydınlatacaklar.

3. “Bitkiler de, çocuklar da büyüme ve gelişme ihtiyacı duyarlar.”

Söğüt, zaman içinde gelişir ve boy atar. Bitkilerin gövdesinin büyümesi ve gelişmesi için nasıl gübreler ve nitrojen gerekiyorsa, çocuklarımızın büyümesi ve gelişimi için de bilgi ve yetenek kazanımı şarttır. Çocuklarımızın gelişimi de ağaçlarınki gibi çok dallı, yani çok boyutludur. Bütün dallara veya boyutlara dikkat etmek gerekir: Duygusal, zihinsel, ruhsal, fiziksel gelişim ayrı ayrı önem arzeder. Bu boyutlardan biri dahi ihmal edilecek olsa çocuğun o dalı güdük kalır ve bir gün bir fırtına anında kırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

4) “Ağaçlarda da çocuklarda da kök çok önemlidir. İkisi için de nerede olduğunu bilmek, sağlam bir duruşa sahip olmak, toprağını bilmek kritiktir.”

Ağacın kökleri ne kadar sağlamsa o kadar boy salar ve hayatta kalırlar. Söğüt ağacını düşünün. Osmanlı Devleti’nin Söğüt’ten ortaya çıkışını düşünün. Kökleri sağlam olmayan bitkiler kuvvetli rüzgar veya fırtınada sökülmeye mahkum olurlar. Çocuklarımız için de sağlam bir ahlaki temele, inanca ve değer sistemine sahip olmak en az bu kadar kritiktir. Zemin ve temel sağlam ise, üzerine bina edilen bilgi ve tecrübe de sağlam olacaktır. Bu temelin sağlam atılabilmesi, aile içindeki ahlak ve karakter eğitimine bağlıdır. Bu konuda da bahçıvan konumundaki anne ve babalara çok görevler düşmektedir. Çocuğun dilini, dinini, inancını, kültürünü, milletini, değerlerini öğrenmesi için anne ve babaların çok gayretli ve hassas olmaları gerekmektedir. Bu bilinçlendirme de çok küçük yaşlardan itibaren başlar ve anne – babanın kendi davranışları çocuk tarafından doğrudan öğrenilir ve taklit edilir. Anne baba ne kadar sağlam duruyorsa, çocuk da o kadar sağlam durmayı ve prensiplerine bağlılığı öğrebir.

5) “Bitkiler dik durmak için suya ve neme ihtiyaç duyarlar. İnsanlar ise morale ve teşviğe.”

Susuz bitki yetişmez. Söğütler su ister. Moral, teşvik, yönlendirme ve cesaretlendirme olmadan da insan gelişemez. Suyu azalan bitkiler hücrelerine besleyici maddeleri gönderemez, boyun eğer, canlılığını kaybeder ve solmaya yüz tutarlar. Moral, onay ve teşvik olmadan da insanlar aynı şekilde canlılığını kaybeder ve boyun bükerler. Özellikle de çocukların sağlıklı gelişimi ve kendilerine güven kazanmaları açısından, onların sürekli teşvik edilmesi, yönlendirilmesi, onlara güvenilmesi ve onlara destek olunması şarttır. En güçlü ve en fazla kendine güvenen insanlar bile kimse onlara inanmaz ve destek olmazsa umutlarını kaybederler; alaycı, kötümser, soğuk ve geçimi zor hale gelirler. Bu yüzden, çocuklarımızın gelişimini ve başarısını istiyorsak onları olumlu olarak sürekli teşvik etmeli, desteklemeli ve cesaretlendirmeliyiz. Çocuklarımız, onlara inandığımızı, onlara güvendiğimizi ve sonuna kadar arkalarında olacağımızı hiç unutmamalılar.

6. “Bitkiler de insanlar da gelişmek için yeterli bir alana ve uygun bir çevreye ihtiyaç duyarlar.”

Söğüt, uygun toprakta yetişir. Bitkiler kendilerine ayrılmış olan bir alanda ve toprakta büyür, serpilir ve gelişirler. Aynı şekilde çocuklarımız da özenli bir aile ortamının sıcaklığında, ancak esnek koşullarda ve dengeli bir özgürlük alanı içerisinde gelişirler, beceri kazanırlar ve hayatı öğrenirler. Çocuklarımızın gelişmesi için bir serbestiyet ve sorumluluk alanına ihtiyaçları vardır. Anna ve babalar çocuklarını fanusta veya serada aşırı koruyucu bir tarzda yetiştirmekten acilen vazgeçmelidirler. Çocuklarının uzun vadede iyiliğini ve başarısını düşünen anne ve babalar, onların esneklik ve sorumluluk alanlarını çoğaltmalılar. Çocuğunuza güvenin, ona kontrollü bir serbestlik tanıyın ve ona görevler vererek sorumluluk almasını sağlayın. Bırakın çocuğunuz yer yer hata yapsın, düşsün, kalksın, oynasın, hayatı keşfetsin, risk alsın, kendi başına karar vermeyi ve hareket etmeyi öğrensin, davranışları sonucunda hesabını kendisi versin. Bırakın çocuğunuz bazen misafir odasını orayı burayı karıştırsın, keşfetsin, öğrensin, oynasın. Aşırı kurallar, aşırı baskı, denetim ve aşırı koruyuculuk hiçbir zaman çocuğunuzun iyiliğine ve yararına değildir. Burada vurgulamak istediğim eğitim modeli, katiyyen “saldım çayıra mevlam kayıra” tarzı bir boşverme değildir; tam tersine yol gösterme, anlayış, şefkat, sevgi, sorumluluk, şefkatli disiplin gibi öğelerden oluşan dengeli ve dinamik bir süreçtir.

7) “Ağaç yaş iken eğilir. Erken zamanlar en hassas ve en kritik zamanlardır. İlk zamanlarda fazla koruma, yaslanma, destek ihtiyacı duyan fidanlar, zaman geçtikçe güçlenir ve kendileri ayakta durabilir hale gelirler.”

Söğüt, destek ister. İlk zamanlarda bitkilerin kökleri ve gövdesi sağlam değildir, bu yüzden fidanlar bir sırığa yaslanmak zorundadırlar. Benzer şekilde, bebekler ve küçük yaşta çocuklar sürekli anne baba ilgisine, şefkatine, korumasına, sevgisine muhtaçtırlar. Erken yaşlar çocuğun gelişimi açısından her yönden önem taşırlar. AÇEV’in defalarca vurguladığı gibi “7 yaş, çocuğun okula başladığı yaştır. Ancak o zamana kadar çocukların zihinsel, bedensel ve dil gelişimi büyük ölçüde tamamlanır. Bu nedenle, çocuğu desteklemek için okula başlamasını beklemek ÇOK GEÇ!” Topluma katılımcı ve girişimci çocuklar yetiştirmek istiyorsak, çocuğun gelişimine zihinsel, bedensel, duygusal ve ruhsal açılardan çok boyutlu olarak bakmalıyız. Gelişimin çocuğun beslenmesi, sağlığı ve çevre koşulları ile topluma katılımı, oyun olanakları, kişilik gelişimi, karakter, gördüğü bakım ve ilgi dahil çok kapsamlı bir denklem olduğunu bilmemiz ve bu alanların hiçbirini ihmal etmememiz gerekiyor. Zaman geçtikçe ağaçlar nasıl kendi başlarına ve desteksiz ayakta durabiliyorlarsa, kendi besinlerini bulabiliyorlarsa, kök salıyorlar ve serpiliyorlarsa; biz de çocuklarımızı ve gençlerimizi bağımsız olarak hareket edebilecek özgürlük ve sorumlulukta yetiştirmeliyiz. Liderlik, sorumluluk, takım çalışması, girişimcilik gibi becerileri çocuklarımıza kazandırmak için onlara görev ve sorumluluk vermeli ve gelişim ortamları hazırlamalıyız.

8) “Uygun tohum, ancak uygun toprakta, iklimde ve şartlarda yetişir. Her tohumun ayrı özellikleri vardır ve içinde saklı olanlar boy atıp serpilir ve gelişir. Aynı şekilde her çocuğun da içinde saklı olan yetenekler, beceriler, yatkınlıklar farklı farklıdır. Her çocuğun ayrı kişilik özellikleri vardır.”

Söğüt, kendi özelliklerine uygun bir zemin arar. Her tohum başka başkadır. Çınar tohumundan ancak çınar çıkar, söğüt tohumundan da söğüt ağacı boy atar. Söğüt tohumundan zorla çınar çıkarmak ne kadar anlamsız ise, çocuklarımızın kişilik özelliklerini gözardı ederek onlara sevmediği bir mesleği veya rolleri dikte ettirmek o kadar anlamsızdır.

9) “İnsanların da bitkilerin de tam olarak potansiyeline ulaşmaları uzun zaman alır, büyük emek ve sabır ister, zorlu bir süreçtir.”

Osmanlı çınarı Söğüt’ten filizlendi, boy attı ve 700 yılı aşkın bir sürede dünyaya yayıldı. Bir ağacın, mesela bir ulu çınarın, yetişmesi ve o haşmetine ulaşması yıllar alır. Bir ağacın yetişmesi ancak doğru çevrede, doğru tohum ile, doğru toprakta, doğru yöntemlerle, doğru zamanda ve doğru iklimde meydana gelir. Bu süreç de yıllarca süren bir gelişim, dönüşüm, etkileşim ve emek sürecidir. Yıllar sonra potansiyeline ulaşan, o köklü ağaç, gölgesinde nice yıllar nice insanlara, kuşlara, hayvanlara hayat verir. İnsanlar da böyledir. Beşikten mezara insan ne zorlu süreçlerden geçer. Bir çocuğun büyümesi için inanılmaz bir anne sevgisi ve fedakarlığı, yıllarca süren aile sıcaklığı, sevgisi ve desteği, yıllarca süren bir eğitim gerekir. Eğitim ve sevgi beşikten mezara dek sürer. Sonunda da yetişen insan, çevresindeki başka insanlara ve kendi çocuklarına hayat verir, faydalı olur, destek sağlar ve ışığını yansıtır. Ağaca giden emek nasıl zayi olmaz ise, insana yatırım da hiçbir zaman boşa gitmez, er ya da geç meyvesini verir.

Geleceğimizin umudu, yarınlarımızın teminatı çocuklarımız, nazlı birer Söğüt fidanı gibidirler. Şefkatli, idealist, bilinçli, vizyoner, fedakar, sevgi dolu bahçıvanlara ihtiyaç duyarlar. Ne mutlu söğütler yetiştiren öğretmenlerimize, eğitimcilerimize, anne ve babalarımıza!

Wednesday, August 19, 2009

Yarının Yenilikçi Eğitim Projeleri Başlatmak

2008 TED Konferansında TED Ödülü’nü kazanan Dave Eggers, Amerika’da devlet okullarında eğitimin kalitesini arttırma hedefini kafaya takmış.

TED Ödülü’nün özelliği şu: Bir idealinizi dünya ile paylaşıyorsunuz ve TED size bu idealinizi gerçekleştirmek için 100 bin dolar veriyor. Daha da önemlisi, TED kaynaklarını ve networkunu size açıyor.

Dave Eggers’ın amacı da vatandaşları bölgelerindeki devlet okuluna katkıda bulunmaya teşvik etmek ve davet etmek.

“Once Upon A School” (Bir Zamanlar Bir Okul) projesinin amacı devlet okullarını idealizm ile, yeni bir enerji ile, kreatif düşünce ile ve sosyal yenilik projeleri ile geliştirmek, masal güzelliğine ulaştırmak.

Bu amaçla açılan portalda okullarda uygulanan ve dünyaya örnek olabilecek yaklaşık 250 sosyal yenilik projesi var. http://onceuponaschool.org/.

Her eğitimcinin siteyi incelemesini tavsiye ederim. Ortaya konan yenilikçi projeler size geniş bir perspektif, taze bir enerji, eğitim adına yeni bir umut ve bol sayıda kreatif fikir sağlıyor.

Mesela, bir okulda çocuklar teknoloji laboratuvarlarını gezdikten ve elektronik cihazların nasıl çalıştıklarını öğrendikten sonra sonra eski elektronik eşyaları okula getiriyor, parçalarına ayırıyor, yeniden birleştiriyor ve eğlenceli şekilde kendi aletlerini tasarlıyorlar.

Başka bir okulda çocuklar çocuk hastanesini ziyaret ediyorlar, orada gönüllü çalışarak hasta çocuklara yardım ediyor, onlarla arkadaşlık geliştiriyorlar. Benim en beğendiğim projelerden bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum:

· Nepal’de açılan çocukların yeteneklerinin ve güçlü yönlerinin tesbit edildiği, geliştirildiği, kariyer yönlendirmenin yapıldığı ve çocuklara özel koçluk sağlanan “Hayal Merkezleri”.

· Kenya Nairobi’de sokak çocukları için açılan Öğrenme, Girişimcilik ve Para Kazanma merkezleri, onlara hayat boyu kullanabilecekleri temel becerileri, okuma yazmayı, el işleri yapmayı, dikiş dikmeyi, takı yapmayı, ürün geliştirmeyi öğretiyor. Çocuklar hem ustalardan zanaat öğreniyorlar, hem beceri geliştiriyorlar, hem iş kuruyorlar, hem ailelerine para kazandırıyorlar.

· Bir öğretmen ilkokulda çocuklara kreatif düşünceyi, stratejik düşünmeyi, potansiyellerini keşfetmeyi, aklın gücünü öğretmek için kullanılmayan bir sınıfı satranç tahtası şekline getiriyor. Öğrenciler renkli giysiler tasarlayıp giyerek farklı satranç taşları oluyorlar ve oyun oynarken hayatı keşfediyorlar.

· Bir okul bilimi çocuklara sevdirmek için her bir bilim dersinin bütün materyallerini ayrı bir eğlenceli bilim kutusuna topluyor. Her bilim aktivitesinde uygulama, oyun, proje üretme, video ve sunum da oluyor. Gönüllü anne babalar da ayda bir gün işyerlerinden izin alarak misafir eğitimci olarak uzmanlık geliştirdikleri alanlarda çocuklara bilim/sanat/tasarım dersleri veriyor. Proje sonucunda okulun bilim olimpiyatı başarısı yüzde 200 artıyor.

· California’da bir okul yılın bir gününü hizmet ve sosyal sorumluluk günü ilan ediyor. O gün bütün öğretmenler, bütün öğrenciler ve bütün çalışanlar toplum için hayırseverlik projeleri yapıyorlar. Bir günde toplanan bağışlarla yüzden fazla çocuğa burs sağlanıyor, bir multimedya lab kuruluyor, ve bölge okullarına 75 bilgisayar bağışlanıyor. En önemlisi, her çocuk erken yaşta bir mum yakmayı ve topluma katkıda bulunmayı öğreniyor.

· Bir girişimci, evlat edindiği sokak çocuğuna girişimciliği öğretiyor ve iş kurmasını sağlıyor. Başarılı olunca da bölgesindeki okuldaki gençlere girişimcinin düşünme şeklini, becerilerini ve mantığını öğretmeye karar veriyor. Sabah bir saat erken gelen gönüllü gençlere gerçek girişimcilik projeleri yaptırıyor ve onların kendi işlerini kurmasını sağlıyor. Başarılı olmuş girişimciler ile öğrenciler buluşturuluyor ve usta-çırak ilişkisi içinde onlardan ders alıyorlar. Her genç yaratıcı fikirler üretmeyi, iş planı yapmayı, iş planını sunmayı, sermaye bulmayı öğreniyor. En iyi iş planları ve iş fikirleri ödüllendiriliyor.

· Amerika’da organik ve taze ürünlerle kaliteli yemek yapan dünyaca ünlü bir restoranın sahibi, çocukların okullarda sağlıksız ve donmuş yemekleri düşünmeden ve acele ile yediklerini gözlemliyor. “Yemek yemek çok değerli bir insan deneyimidir. Çocuklarımız adabı, ahlakı, ekolojiyi, sürdürülebilirliği, iyi insan olmayı, çevreyi korumayı, doğal dengeyi sofrada öğrenirler” diye düşünüyor ve restoran olarak çocuklara taze, lezzetli, organik öğle yemeği sağlıyor. Fast food akımına karşı “yavaş yemek” hareketini kuruyor ve yöredeki çiftçilerle beraber yemekte kalitenin, sürdürülebilirliğin, tazeliğin mücadelesini başlatıyor.

· Bir beden eğitimi öğretmeni “İçeride Çocuk Kalmasın” kampanyası ile çocukların oyun alanlarına, parklara, doğaya çıkmalarını ve bol bol spor yapmalarını teşvik ediyor. Amaç çocukların daha sağlıklı yaşamalarını, spor alışkanlığı kazanmalarını, şişmanlık, oburluk, bilgisayar ve TV bağımlılığı gibi tehlikelerden uzaklaşmalarını sağlamak. Ailelerle beraber her pazar okul piknikleri ve doğa gezileri düzenleniyor. Piknikleri çocuklar aileleri ile beraber organize ediyor. Çocuklar için bahar ve yaz spor kampları, oyun kampları, turnuvalar düzenleniyor. Takım çalışması ve iletişim dersleri dışarıda çimenlerde veya parklarda yapılıyor. Ağaç ve yeşil sevgisi doğanın içinde kazandırılıyor. Her çocuk mutlaka kendi ismiyle ağaç dikiyor. Her çocuğa toprak veriliyor, ekmesi ve sebze yetiştirmesi sağlanıyor.

· Bir okul çocuklara yemek yapmayı öğretmek ve sağlıklı yeme alışkanlığı kazandırmak için iki haftada bir çocukları gruplar halinde gönüllü velilerin evine götürüyor. Veli, çocuklara sebzeleri-meyveleri, malzemeleri yıkamayı, vitaminleri, yemek hazırlamayı öğretiyor. Sonra çocuklar hep beraber yaptıkları yemeği yiyor. Kendileri yemek yaptıkları için çok daha iştahla yiyorlar. Öğrenciler yemek yapma ve ev işlerine yardım etme becerisi kazanıyorlar. Bu ev dersleri, bahçe işleri, sebze yetiştirme, tamir yapma, ağaç dikme, çiçek yetiştirme, ev dekorasyonu, temizlik gibi konularda da yapılıyor.

· Bir balıkçı, okulundaki öğrencilere uygulamalı olarak her yıl bot yapmayı ve balık tutmayı öğretiyor. Botu hep beraber yapıyorlar ve açık arttırmayla okul yararına satıyorlar. Çocuklar el becerilerini, marangozluğu, balıkçılığı öğreniyorlar.

· “Mindgym” adı verilen programda çocuklar güncel olaylara, haberlere, insan davranışlarına sosyal bilimleri kullanarak farklı açılardan bakmayı öğreniyorlar. Sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme becerileri çocuklara örnekler ile kazandırılıyor. Programda tiyatrolar ve videolar da yoğun olarak kullanılıyor. Çocuklar tiyatro yaparak olayları ve insan davranışlarını yorumluyorlar. Çocuklar beyni farklı çalıştırmayı, gözlem yapmayı ve insan psikolojisini uygulamalı olarak öğreniyorlar.

Friday, August 14, 2009

Eğitimin Harikalar Diyarı Finlandiya

Finlandiya, dünyada eğitim problemini en erken çözmüş ülkelerden biri. Dünyanın en başarılı okullarından bir kısmı bu küçük İskandinav ülkesinde yer alıyor. Nokia’nın diyarı Finlandiya, dünyada okuldan mezun olanların oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Okuma yazma oranı ülkede yüzde yüze çok yakın ve dünyada birinci. Ülkedeki üniversite mezunlarının oranı yaklaşık yüzde 65. Ayrıca, burası, OECD eğitim raporuna göre 15 yaşındaki okullu gençlerin Matematik problemlerini çözmede dünyada en iyi oldukları ülke. Eğitim ve okul kalitesi denince Finlandiya, dünyanın örnek ülkelerinden İngiltere’yi, Amerika’yı, Çin’i ve Japonya’yı sollamış durumda. Kısacası Finlandiya, eğitimde mükemmellik modeliyle ve kaliteli devlet okullarıyla tüm dünyaya örnek oluyor.

Ev gibi sıcak, oyun alanı gibi eğlenceli, kampüs gibi esnek okullar

Finlandiya’da öğretmenlik mesleği en saygın mesleklerden biri ve öğretmen olabilmek herkesin harcı değil. Finlandiya’nın okullarını incelediğimizde çarpıcı bazı özellikler gözlemliyoruz: Öğrenciler ayakkabılarını okulun kapısında bırakıyorlar ve halı kaplı sınıflara evlerine girer gibi giriyorlar. İngilizce öğretmeni Riitta Severinkangas “Biz okulun soğuk, resmi ve yasakçı değil, eşitlikçi ve ev gibi/aile gibi sımsıcak bir ortam olması gerektiğine inanıyoruz. Her Kuzey evinde çocuklar ve büyükler ayakkabılarını kapıda bırakır. Biz de okullarımızda bunu yapıyoruz. Kucaklayıcı ve sevgi dolu bir atmosfer oluşturmaya çalışıyoruz” diyor.

Başarısız öğrenci yoktur. Her öğrenci başarılı olur!

Finalndiya’daki okulların özelliği, en başarılı öğrenci ile en başarısız öğrenci arasında fazla fark olmaması. Yani başarısız öğrenci diye bir şey yok. Burada öğrenciler birbirinin rakibi olarak değerlendirilmiyor. Öğrenciler birer istatistik olarak görülmüyor. Rekabetçi başarı cetvelleri ve tablolar asla kullanılmıyor ve öğrenciler birbirleriyle kıyaslanmıyor. Zorluk çeken öğrenciler için bütün eğitimciler seferber oluyorlar. Öğrencilerden geri kalanlara ve öğrenme güçlüğü çekenlere özel dersler veriliyor ve onlara özel hocalar tahsis ediliyor. Ancak onlar düzenli eğitim sisteminden ve sınıf hayatından koparılmıyorlar. Sistemde her öğrencinin özel olduğu, özel ihtiyaçlarının ve yeteneklerinin olduğu vurgulanıyor. Öğretmenler öğrencilerle birebir ilişki kuruyorlar ve usta çırak ilişkisi içinde beraberce öğreniyorlar. Okullarda ezber yok. Ders kitapları nadiren kullanılıyor. Öğrenciler bol bol yazıyor, okuyor, düşünüyor, üretiyor ve sunum yapıyorlar. Her öğrenci öğrendiklerini kendi hayatına yansıtıyor ve uyguluyor. Onur sistemi uygulanıyor, öğrenciye sonuna kadar güveniliyor. Öğrenciye yetişkin ve profesyonel bir birey gibi davranılıyor.

Okul 2.0: Kişiselleştirilmiş Kreatif Yetenek ve Tasarım Atölyesi

Okulların tasarımı müthiş yenilikçi. Okullar dört duvar ve koridordan oluşmuyor. Okullarda spiral merdivenler, açık kafeteryalar, minderli oturma, dinlenme ve oyun odaları, rengarenk sınıflar, multimedya merkezleri, dijital kütüphaneler görmek sizi şaşırtıyor. Okulların kulüpleri çok aktif, çeşitli ve çekici. Haftalık müfredatın içinde bol bol müzik, sanat, ve spor aktiviteleri var. Okullar, bir yetenek atölyesi gibi çalışıyor. Her öğrenci hayal gücünü sonuna kadar kullanıyor. 13 yaşındaki çocuklardan kendi hikayelerini, şiirlerini, hatta romanlarını yazanlar ve kendi bestelerini yapanlar var. Her öğrenci ilgi alanlarını kendisi seçiyor ve bu alanlarda erken yaşlarda mükemmelleşiyor. Her öğrenci kendi üniformasını kendisi tasarlayabiliyor. Öğrenciler saç modellerini ve giyim stillerini kendileri belirliyorlar. Okullar öğrencilerin hepsine sıcak ve lezzetli öğle yemekleri sağlıyor. Her gün okul saatleri gayet kısa ama dolu dolu. Okulların yaz tatili 10 hafta sürüyor.

Müdür yok; baş eğitimci veya baş öğrenen var

Okul yöneticilerinin rolü baş eğitimci (chief education officer) ve baş öğrenen (chief learner) olmak. Ana hedefleri eğitimin kalitesini geliştirmek, her öğrenciye ulaşmak, her öğrencinin yeteneklerini keşfetmek ve işletmek, ve okulu daha yenilikçi bir okul haline getirmek. Yani, eğitim yöneticileri eğitim öğretimden asla kopmuyorlar. Yöneticiler kendilerini bir öğretmen olarak görüyor ve zamanlarının çok büyük çoğunluğunu öğretmenler odasında geçiriyorlar.

Başarının Sırrı: Yetkilendirilmiş İdealist Öğretmenler

Dünyanın pek çok yerinden gelen uzmanlar Finlandiya’nın eğitim sistemini incelemek için Helsinki’ye geliyor ve okulları yerinde ziyaret ediyorlar. “Başarınızın sırrı nedir?” diyenlere “Öğretmenlerimiz” cevabını veriyorlar. Öğretmen olmak için müthiş bir rekabet var ve en iyi öğrenciler öğretmenlik mesleğini tercih ediyorlar. Öğretmenlerin yaşam şartları ve imkanları çok çok iyi. Bütün karar mekanizmaları ve yetkiler öğretmenlere emanet edilmiş durumda. Otoriteler onlara her tür özgürlüğü, yetkiyi ve sorumluluğu vermiş: “Siz mükemmelliği yaklayın. En iyi çözümleri ve yöntemleri siz bulacaksınız. Bütün yetkiler sizin. Yeter ki öğrencilerin tümü başarılı olsunlar.” Finlandiya’da eğitim, bir bilim olarak değerlendiriliyor. Beş yıl öğretmenlik yapan ve başarılı olan genç öğretmenlere master derecesi veriliyor. Meslek içi öğrenme ve profesyonel gelişim Finlandiya’da çok güçlü. Usta öğretmenler yeni öğretmenlere bizzat yardımcı oluyor ve koçluk yapıyorlar.

Thursday, August 13, 2009

Ezbercilikten Yetkinlik Gelişimine: 21. Yüzyılın Altın Yeteneklerini Geliştirmek

Her öğrenci bağımsız olarak araştırma yapmayı, yenilikçi fikir üretmeyi, proje uygulamayı, takım çalışmasını, sunum becerilerini, etkili yazma ve konuşmayı öğrenmeli ve bol bol tecrübe etmelidir. Not verme sistemi ezbere dayalı sınavlarla değil çok boyutlu proje performansına dayalı olarak ölçülmelidir. Ezberlenen-unutulan bilgi yığınlarından ve tozlu-hantal-ezberci müfredattan acil olarak kurtulmalıyız. Katma değeri olmayan, uygulamaya dönüşmeyen, işe yaramayan, unutulan bilgiler müfredattan çıkarılmalıdır. Google zaten birkaç saniyede dünyanın bilgisini size sunuyor, bu kadar gereksiz bilgilerle çocukların aklını ambale etmeye gerek yok. Her öğretmen kendisine şunu sormalı: “Çocuklarımızı ve gençlerimizi 21. yüzyıla nasıl en iyi şekilde hazırlarız? Onlara hayatları boyunca kullanabilecekleri altın bilezikleri ve değerli becerileri nasıl kazandırırız? İş dünyasının aradığı mezunları nasıl yetiştiririz? Onların en iyi oldukları alanları nasıl keşfedebiliriz? Onların özel yeteneklerini ve güçlü yönlerini nasıl daha etkili şekilde açığa çıkarabiliriz? Dünya ile rekabet edecek seviyede bir alanda uzmanlaşan ve mükemmelleşen bireyleri nasıl yetiştiririz? Öğrencilerimiz öğrettiğiklerimizi mezun olduktan sonra hayatlarında kullanacaklar mı?”
Öğretmenlerimiz için her ilde profesyonel gelişim ve sürekli öğrenme merkezleri açmalıyız. Her öğretmen kendi alanında dünyada neler olup bittiğini takip etmeli, mesleki konferanslara, kongrelere, profesyonel gelişim atölyelerine, eğitimlere katılmalı. Her öğretmen dersini her dönemde sürekli yenilemeli, farklı ve yenilikçi yöntemler denemeli. Her öğretmen çocuklara bol bol proje, sunum, ve takım çalışması yaptırmalı. Her öğretmen alanında başarılı olmuş kişileri okula derslerine davet etmeli. Her öğretmen bölgesindeki kurumlarla ve şirketlerle sürekli bağlantı halinde olmalı. Her öğretmen dünya çapında en iyi eğitimcileri, uzmanlık sahasını ve eğitim modellerini bir taraftan izlerken, diğer yandan da orijinal eğitim yöntemlerinin ARGEsini yapıp sınıfında kullanmalı. "Iki günü eşit olan ziyandadır" kaidesince düşünme, yenilenme, fikir üretme, proje üretme, sürekli öğrenme ve profesyonel gelişim için bol zaman ayırmalı.

Amerika’daki eğitim sisteminin problemleri ile Türkiye’deki eğitim sisteminin pek çok problemi birbiriyle tam örtüşüyor: Çocuklarımızı değişen, gelişen, küreselleşen dünyaya yeterince hazırlayamıyoruz. İş dünyasının gerektirdiği profesyonel becerileri ve pratik yetkinlikleri onlara kazandıramıyoruz. 21. yüzyılda küresel bilgi ekonomisinde hayatta kalmak için gereken düşünme, yazma, sunum, iletişim, takım, proje ve teknoloji becerilerini ve yetkinliklerini çocuklarımızda geliştiremiyoruz. Ezbercilikten kurtulamıyoruz.

Hayata Çoktan Seçmeli Test Olarak Bakan Öğrenciler

Çocuklarımız ilkokuldan üniversiteye kadar çoktan seçmeli testler çözmeye odaklanan yarış atlarına döndüler. Yakınlarımın çocuklarına soruyorum, “Hayatta idealin nedir? Ne yapmak istiyorsun?” Verdikleri cevap: “Şıklar gelsin düşünürüz abi.”

Kritik Yetenek Açığını Kapatmak

Çocuklarımız problem çözme, sorgulama, araştırma, teknoloji kullanma, proje üretme, sıradışı düşünme, vizyon ve hayal kurma becerilerinden yoksun olarak yetişiyorlar. Bu problemler devlet okullarının yanısıra özel okulların da ortak problemi. Okul bırakma, başarısızlık ve işsizlik oranları bizde de Amerika’da da yüksek. Üstelik iş dünyasının aradığı kualifikasyonlara sahip olan nitelikli işgücü açığımız giderek büyüyor. İşte Türkiye’nin ve ABD’nin eğitim ile ilgili ortak problemleri. Bu yüzden Türkiye’deki bütün eğitimcilere, liderlere, okullara, öğretmenlere, müdürlere bu kitabı okumalarını tavsiye ediyorum. Bu kitap, 21. yüzyıl için bir eğitim manifestosu niteliği taşıyor.

İş Dünyasının Aradığı İnsan Tipi

Tony Wagner, dünyanın önde gelen iş dünyası liderleri ile görüşüyor ve okullarda yüzlerce dersi gözlemliyor. İş dünyasının aradığı insan tipi (kritik düşünen, kreatif fikirler üreten, iletişim becerileri olan, inisiyatif alan, proje üreten) ile okulların yetiştirdiği insan tipi (pasif, ezberleyen, heyecansız, verileni sorgulamadan alan) arasında müthiş bir boşluk ve fark olduğu sonucuna varıyor.

21. Yüzyılın Yedi Yetkinliği

Kitapta 21. yüzyılda küresel bilgi ekonomisine, iş dünyasına, üniversiteye ve evrensel vatandaşlığa tam olarak hazır olmak için gereken yedi hayatta kalma becerisi vurgulanıyor. Bu yedi beceriye “Altın Yetenekler” veya “21. Yüzyıl Yetkinlikleri” adı verebiliriz.

1) Kritik Düşünme ve Problem Çözme: 21. yüzyılda iş dünyasında bütün profesyoneller kritik ve eleştirel düşünme, sorgulama, analitik düşünme, sistemci düşünme ve problem çözme becerilerine sahip olmak zorunda.

2) Sistemler ve İnsanlar Arası İşbirliği Geliştirme ve Liderlik: 21. yüzyılda küresel bilgi ekonomisinde profesyoneller liderlik becerilerine ve insanları etkileme gücüne sahip olmalılar. Ayrıca kurumun bütün paydaşlarıyla, yönetim kurulu üyeleriyle, ortaklarıyla, müşterileriyle işbirliği ve kaliteli ilişki geliştirmek, onları sisteme dahil etmek, onların beklentilerine cevap verebilmek önemli hale geliyor.

3) Manevra Kabiliyeti, Değişime Uyum ve Hız: 21. yüzyılda belirsizlikle baş #gallery sb10066338a-002 edebilme, sürekli değişime uyum sağlama, hızlı önem kazanıyor. Organizasyonlarda yeniden yapılanma faaliyetleri ve sürekli değişim ajandaları yer aldığı için her profesyonelin değişime açık, uyumlu, hızlı, vizyoner ve sürekli öğrenen bireyler olmaları gerekiyor.

4) İnisiyatif Alma ve Girişimcilik: 21. yüzyılda organizasyonların zorlayıcı problemlerini çözmek ve kurumu ileriye taşımak için artık sadece liderlerin değil her çalışanın girişimci olması gerekiyor. Her profesyonel yetkilendirilmeli, inisiyatif alabilmeli, çözümler üretebilmeli, kurum içinde girişimci olmalı ve yeni projelerin öncüsü olabilmeli.

5) Etkili Sözlü ve Yazılı İletişim: Her mezunun sahip olması gereken en kritik beceriler etkili konuşma, sunum yapma ve yazma becerileri. Ne yazık ki iş dünyası liderlerine göre mezunların en eksik olduğu beceriler de iletişim becerileri. Bu yüzden okullardaki derslerde öğrenciler sürekli bu yeteneklerini kullanmalı ve mükemmelleştirmeliler.

6) Bilgiye Erişebilme ve Bilgiyi Analiz Etme: Küresel bilgi ekonomisinde bilgiye erişme, bilgi üretme, ve bilgiyi stratejik kullanma gibi beceriler giderek daha fazla önem kazanıyor. Her profesyonel Internet okyanusunda yolunu bulabilme, stratejik bilgiyi araştırma ve bulma, bilgiyi yorumlama ve stratejik avantaj dönüştürme konularında aktif katılımcı olmalı ve katma değer oluşturmalı.

7) Sürekli Öğrenme, Merak ve Hayal Gücü: Her profesyonel işine kendinden, kendi hayallerinden, kendi ideallerinden özgün bir şeyler katmalı. Her profesyonel zamanının bir bölümünü kendini yetiştirmek, alanında uzmanlaşmak, profesyonel yetkinliklerini arttırmak, perspektif ve vizyon geliştirmek için ayırmalı. Okullar hayat boyu öğrenen, okuyan, yazan, gelişen, fikir üreten, özgürce düşünen, hayallerinin peşinden giden bireyler yetiştirmeli.

Eğitimcilerimize Bir Uyanma Çağrısı

Bu yetkinlikleri geliştirmek için 21. yüzyılın okulları iş dünyası ve toplum ile sürekli diyalog ve işbirliği kurmalı. Eğitimcilerimiz ve çocuklarımız eski ezberci bilgi yığınlarından kurtulmalı ve hafiflemeli. Çocuklarımız iş dünyasında hayat boyu kullanacakları yukarıdaki yetkinliklere sahip olmalı. Bu yetkinlikler mezunlarımızın her meslekte kullanabilecekleri altın bilezikleri. Bunun için de okullarımız ve eğitimcilerimiz eğitime yepyeni bakış açıları getirmeli ve 21. yüzyılın eğitim modellerini sıfırdan tasarlayarak inşa etmeli. Tony Wagner’ın kitabı bu yüzden önemli ve bu kitaptaki tesbitler sadece Amerika için değil, Türkiye için de geçerli. Tony Wagner’ın kitabı Türkiye’deki bütün eğitimcilerimize, okullarımıza, liderlerimize, öğretmenlerimize, ve eğitim bakanlığımıza yönelik bir “uyanma çağrısı” ve “21. yüzyıl eğitim manifestosu” niteliği taşıyor. Mutlaka okunmalı, üzerinde düşünülmeli ve bunun ışığında eğitim modellerimiz yenilenmeli.

Wednesday, August 12, 2009

BİR İDEAL, HAYAL VE UFUK TURU: TÜRKİYE İÇİN SIFIR MERKEZ GELİŞİM MODELİ

Geçtiğimiz yıllarda tarihlerden 19 Mayıs iken kaleme aldığım bir ideal, hayal ve ufuk turu..
Türk gençliği olarak bizler hepimiz Türkiye’yi canımızdan çok seviyoruz. Hepimiz Anadolu’ya ve bu topraklara gönülden bağlıyız. Türkiyeli olduğumuz için onur ve mutluluk duyuyoruz. Hepimiz Atatürk’in çizdiği vizyonda durmadan ilerlemeye kararlıyız. Hepimiz ülkemizin geleceğine katkıda bulunmak ve toplumsal sorumluluk üstlenmek için hazırız. Bayrağı ve emaneti devralmak için kendimizi en iyi şekilde hazırlıyoruz. Türkiye’mizin dünyada hak ettiği konumu bulması için elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz. Ülkemizin geleceğine güvenle, inançla ve ümitle bakıyoruz.

Çocukluğumuz Özal devrinin izlerini taşıyor ve bizler liberal bir dönemde büyüdük; ama söylendiği gibi topçu ve popçu bir nesil değiliz. 68 Kuşağı kadar veya 80 öncesi gençliği kadar idealistiz, bilinçliyiz ve vatanımızı seviyoruz. Ama farklı görüşler taşıyan arkadaşlarımızın da bizim kadar memleket sevdalısı olduğunu biliyoruz. “Ötekiler” yok artık; aynı gemide yaşayan bizler varız. Artık devleti, idareyi ele geçirme paranoyalarından, çatışmalardan, önyargılardan, korkulardan, nefretlerden, şikayetlerden uzağız ve uzak olmak istiyoruz. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, AKPli-CHPli, küreselci-ulusalcı, şucu veya bucu; hepimiz ortak paydada Türkiye’mizi, Anadolu’muzu, Cumhuriyetimizi seviyoruz. İşte 19 Mayıs. Her tür ayrım anlamını kaybediyor ve biz birbirimizi kucaklıyoruz. Çoğul kimlikler taşıyoruz ve bundan memnuniyet duyuyoruz. Aynı anda içimizde milliyetçi, liberal ve sosyal demokrat eğilimler hissedebiliyoruz. Hem muhafazakar hem devrimci yönlerimiz var. Düz değil saçaklı mantık kullanıyoruz. Kolay çözümlere, kısa cevaplara ve sloganlara şüpheyle yaklaşıyoruz. Fanatizmi, cehaleti, ezberi ve şiddeti eleştiriyor ve sorguluyoruz. Öte yandan tutarlı ilkelerimiz, değerlerimiz var ve fikirlerimizi, düşüncelerimizi sonuna kadar savunuyoruz. Birbirimizi anlamaya ve diyalog kurmaya uğraşıyoruz. Kapılar açmaya ve köprüler kurmaya uğraşıyoruz. Hayata ve ülkemize farklı pencerelerden bakmaya çalışıyoruz. Enerjimizi ve dikkatimizi pozitife yoğunlaştırmak istiyoruz.

Türk gençliği olarak ülkemiz adına ideallerimiz var. Rüyalarımız var. Umutlarımız var. Hedeflerimiz var. Stratejilerimiz var. Hayallerimiz var. Bizler hayallerimizin çocuklarıyız.

21. yüzyılda yeni bir Türkiye hayal ediyoruz. Daha gelişmiş, zengin, aydın, mutlu bir Türkiye. Demokratik, çoğulcu, laik, çağdaş bir Türkiye. Doğu ve Batı arasında köprü olmuş, Avrasya'da güven, denge ve istikrar unsuru bir Türkiye. Avrupa Birliği’nin en genç, en dinamik, en barışçıl, en güçlü üyesi. Kendisiyle, halkıyla ve çevresiyle barışık; kabuğunu kırmış bir Türkiye. Çağıyla hesaplaşmış, çağı yakalamış ve aşmış bir Türkiye.

Bir gün gelecek bizim de evrensel olarak güçlü bir ekonomimiz, teknoloji üretiminde rekor kıran bir özel sektörümüz, etkin işleyen bir devlet sistemimiz, dünya çapında bilim üreten üniversitelerimiz olacak. Bu gün uzak gelecekte değil. Bu gün bize umduğumuzdan daha yakın. Tarihin çarklarında Türkiye’nin tarihi bir sıçrama rampasında bulunduğunu hissediyoruz. Sistem dinamikleri ve disiplinler arası bilimler Türkiye’nin hızla yukarıya doğru çıkmakta olduğunu söylüyor. Geleceğe ilişkin raporlar ve tahminler Türkiye’nin ilerlemesinin devam edeceğini ve hızlanacağını vurguluyor. Gönülden inanıyoruz ki 21. yüzyılda yeni bir Türk Rönesansı yaşanacak. Kültürel, ekonomik, teknolojik, bilimsel, sosyal, toplumsal gelişmelerin bileşkesi bir göz kamaştırıcı bir Rönesans.

Tabii bu hiç kolay olmayacak. Bunun çabasız, uğraşsız, dertsiz, hedefsiz, projesiz, emeksiz, hayalsiz, vizyonsuz olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Medeniyet inşa etmede mürekkep, gözyaşı, alın teri gerektiğinin bilincindeyiz. Siyasi partilerimizle, devlet kurumlarımızla, şirketlerimizle, üniversitelerimizle, sivil toplum örgütlerimizle, halkımızla topyekün bir hedef birliği, vizyon birliği, organizasyon birliği ve işbirliği gerçekleştirebilirsek Türkiyemiz küresel platformda hak ettiği yeri alacak. Neden almasın ki? Yeni dünyada yerimizi almak için yeterli girişimcilik ruhumuz, tarihsel potansiyelimiz ve insan kaynağımız fazlasıyla hazır bulunuyor.

Günümüzde değişim; çok boyutlu, dinamik ve kompleks bir süreçler zincirine dayanıyor. Makro sistemlerin değişmesini istiyorsak mikro sistemlerden işe başlamalıyız. Türkiye’nin değişmesi ve gelişmesi, kurumlarımızın değişmesi ve gelişmesine bağlı. Kuantum değişimi başarabilmemiz için tüm kurumlarımızda uzun vadede çok boyutlu ilerlemeler ve köklü reformlar gerekiyor:

· KOBİ’lerde, şirketlerde, iş dünyasında
· Devlette, bürokraside, orduda ve siyasette
· Medyada ve basında,
· Üniversitelerde, sivil toplumda
· Sağlık, eğitim ve adalet sistemlerinde

Sistemlerin değişmesi için kurumların, kurumların değişmesi için de insanların değişmesi gerekiyor. Değişim bireyden başlıyor. Değişim içimizden başlıyor. Senden, benden, bizden, Ahmet Bey’den, Ayşe’den, Mustafa’dan başlıyor. Değişim gençlerden başlıyor. Değişimin anahtarı yeni nesil. 19 Mayıs gençleri ve daha sonra 23 Nisan çocukları.

Türkiye’mizi 21. Yüzyıla taşıyacak değişim ve gelişimin liderleri ve aktörleri Türk gençleri olacak. Bugünün ve yarının gençleri. Peki Türk gençliği olarak bu konuda ne kadar hazırız? Bilgimiz, vizyonumuz, yetkinliklerimiz itibarıyla bize verilen ağır emanet ve görevleri üstlenmeye ne kadar hazırız? Ortaya koyabileceğimiz bir strateji, vizyon ve misyon bildirgemiz var mı? Ülkemiz için nasıl bir vizyon ortaya koyacağız? Bu vizyona yürürken hangi değerlere ve prensiplere sahip olacağız?

19 Mayıs 2005 tarihinde özel olarak kaleme alınan bu makalenin temel amacı bu konularda disiplinler ötesi bir beyin fırtınası başlatabilmek ve bu konulara kafa yoran genç arkadaşlarımız için taze bir fikir platformu oluşturabilmektir.

Şimdi “Türkiye’nin geleceği ve bu geleceği kurmada Türk gençleri olarak bizim rollerimiz, görevlerimiz, katkılarımız, ilkelerimiz” hakkında disiplinler arası bir ufuk turuna çıkacağız. Bu yolculukta amacımız Türkiye’mizin geleceğine dair çok boyutlu bir değişim ve gelişim vizyonu ortaya koyabilmek. Bu bildirgeyi “Türk Gençliğinin Türkiye Vizyonu” konusunda ortaya konan küçük bir katkı olarak değerlendirebilirsiniz. İşte 19 Mayis 2005 manifestomuz:

1) KALİTE, SORUMLULUK, ETİK, MORAL DEĞERLER:
Bireysel ve kurumsal düzeyde yaptığımız her işte ve her alanda toplam kaliteyi yakalayacağız. Devlette, özel sektörde, üçüncü sektörde, toplumsal yaşamda hukuk ilkelerini, ahlaki değerleri, etik kuralları, evrensel kalite standartlarını hakim ve üstün kılmak için var gücümüzle uğraşacağız. Mesleğimizde en iyiyi ve en mükemmeli yakalayacağız. Sosyal ve toplumsal platformda sorumluluk üstleneceğiz. Yeşil, doğa, sürdürülebilirlik için mücadele edeceğiz. İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi evrensel değerlere saygılı olacağız. Gelenek ve gelecek arasında köprü kurabilmek için uğraşacağız. Yaşam kalitesini ülkemizde her alanda arttırmaya çalışacağız. Hz. Muhammed gibi doğru, güvenilir ve dürüst olmaya çalışacağız. Yolsuzluğa, ahlaksızlığa, yalana geçit vermeyeceğiz. İlkeli, dürüst, ahlaklı, sorumlu ve örnek olacağız.

2) İNSAN, SEVGİ, EĞİTİM VE İLETİŞİM:
Türkiye’nin kalkınmasında en önemli faktörün iyi eğitilmiş insan gücü olduğunu bilerek bulunduğumuz her kurumda insana önem vereceğiz ve insana yatırım yapacağız. İnsan kaynaklarına yatırıma, eğitim düzeyinin arttırılmasına ve iletişim kalitesine her zaman önem vereceğiz. Sağlık, eğitim ve hizmet sektörleri başta olmak üzere her sektörde insan memnuniyetini esas alacağız. Çalıştığımız kurumların müşteri odaklı ve hizmet odaklı olması için uğraşacağız. Gençlere uygun kariyer planlaması yapılması, eğitim fırsatları ve istihdam olanaklarının sağlanması, parlak yeteneklerin keşfedilmesi ve geliştirilmesi için mücadele edeceğiz. İnsani gelişimi temin etmek için demokrasi, düşünce hürriyeti, insan hakları, kültür, sivil toplum, adalet, sağlık ve eğitim alanlarında atılım peşinde olacağız. Ailemizde, çevremizde, iş yaşamımızda, toplumsal platformda ve özel hayatımızda sevgiyi yeşerteceğiz. Birlik ve beraberliğe önem vereceğiz. Şeyh Edebali’nin tavsiyesine uyup insanı yaşatacağız ki devlet yaşasın. Yunus Emre gibi Yaradılanı Yaradandan ötürü seveceğiz. İnsana insan olduğu için değer vereceğiz. Herkese gülümseyeceğiz, herkese selam vereceğiz. Yardımsever, sevgi dolu, empatik, ilgili, hassas, nazik ve samimi olacağız.

3) MOTİVASYON, ÇALIŞMA, BAŞARI, ÜRETİM VE VERİMLİLİK:
Türk gençleri olarak bizler Türkiye'nin umudu ve geleceğiyiz. Başarmaya mecburuz. Başka alternatifimiz yok. Sıradan ve sürüden olmayacağız. Yaptığımız işlerin kalitesiyle kişisel markalar oluşturacağız. Dünya standartlarıyla yarışacağız. Bilimin aydınlığını rehber olarak alacak, az uyuyacak ve çok çalışacağız. Ülkemizi küresel platformda en güzel şekilde temsil edeceğiz. Hangi engeller önümüze çıkarsa çıksın motivasyonumuzu ve umudumuzu kaybetmeyeceğiz. Tüm sektörlerde profesyonelleşme ve kurumsallaşmaya önem vereceğiz. Kurumlarda liyakat, bilgi, yetenek, tecrübe ve yetkinliklere değer vereceğiz. Yetkinlik esaslı işe alma, performans değerlendirme, ve ödüllendirme sistemlerin devlet kurumlarında ve özel kurumlarda uygulanması için öncülük yapacağız. Üretime dayalı ekonomik, ticari ve sektörel kalkınma için uğraşacağız. Avrupa Birliği şartlarına hızla uyum sağlayacak ve bu standartları geride bırakacağız. İş dünyasında Sakıp Sabancı, Vehbi Koç ve Üzeyir Garih gibi çalışkan, disiplinli, azimli, sabırlı, kararlı, profesyonel, girişimci ve üretken olacağız.

4) KÜLTÜR, SANAT, ANLAM VE DİL:
Türkiye’nin gelişmesinde sanatın, kültürün ve dilin önemini ve rolünü unutmayacağız. Hayatımızda kültür ve sanat her zaman önemli yer tutacak. Sanata, şiire, edebiyata, müziğe, resime, tarihe, kültüre karşı saygılı, duyarlı ve ilgili olacağız. Toplumun her kesiminde sanat duyarlılığının ve sivil toplum ruhunun oluşması için aktif mücadele vereceğiz. Sanatı ve sanatçıyı maddi manevi destekleyeceğiz, teşvik edeceğiz. Türk müziğinin, sporunun, sinemasının, tiyatrosunun, sanatının, kültürünün, edebiyatının, şiirinin ve dilinin gelişmesi, yayılması ve evrensel standartlara ulaşması için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Anne kucağı kadar sıcak ve içten, anne sütü kadar saf ve temiz Türkçemizi öksüz bırakmayacağız. Mehmet Akif’e de, Nazım Hikmet’e de aynı anda saygı duyacağız. Nasreddin Hocamızı, Karagöz ve Hacıvatımızı unutmayacak ve yaşatacağız. Bazen Zülfü Livaneli’nin, Arif Sağ’ın dostluk türkülerini; bazen Sezen Aksu’nun, Barış Manço’nun Tarkan’ın aşk şarkılarını; bazen de Zeki Müren’in, Müzeyyen Senar’ın yanık nağmelerini mırıldanacak, özlemle iç çekecek ve kendimizden geçeceğiz.
Markalaşma ve tasarım anlayışının, evrensel pazarlama stratejilerinin ve reklamcılık ilkelerinin turizmde, medyada, sanatta, özel ve devlet kurumlarında uygulanması için öncülük yapacağız. Kurum kimliğine, sivil topluma, estetiğe, tasarıma, iletişime önem ve değer vereceğiz. Hayatı anlamını, kendimizi, iç derinliklerimizi arayacak ve keşfedeceğiz. Grup ve toplum içinde kendimizi ifade etmekten; farklılığımızı, bireysel özelliklerimizi ve orijinalliğimizi ortaya koymaktan çekinmeyeceğiz.

5) BİLİM, TEKNOLOJİ, BİLGİ, ARAŞTIRMA VE ÖĞRENME:
Türkiye’nin 21. yüzyılı yakalamasının bilim ve teknolojiye yatırım yapmaktan geçtiğini biliyoruz. Teknoloji üretmedikçe üçüncü dünya liginde kalmaya mahkum olduğumuzu da. Thomas Freedman’ın “Lexus ve Zeytin Ağacı” kitabında anlattığı modern üretime, teknolojiye, bilime yatırım yapan Lexus ülkeleri arasında Türkiye’yi de görmek istiyoruz. Sıçrama yapabilmek için Türkiye’nin önünde en önemli seçeneğin teknoloji üretmek olduğunu görüyoruz. Bunun için ise bilim- icat- yenilik- tasarım- teknoloji- üretim- pazarlama- satış -finans zincirinin kurulması gerektiğini biliyoruz. Bunun için makro planda üniversite - iş dünyası - hükümet altın üçgeninin entegre olarak beraber çalışması için elimizden geleni yapacağız. Mikro planda ise disiplinler arası takım çalışması, planlama, vizyon, ödül sistemi ve çok çalışma ile başarıya ulaşacağız. Araştırma ve geliştirmeye yeterince pay ayırarak; iş dünyası, üniversiteler, ve devlet işbirliğiyle; Amerika, Japonya, Almanya, Kanada, Hollanda ve Güney Kore gibi çok boyutlu teknoloji üretimini gerçekleştireceğiz. Knowhow üretecek; patent ve copyright hakları elde edecek ve dünyaya satacağız. Bilişim, e-business ve e-devlet konusunda girişimleri hayata geçireceğiz. Gelecekte çok önem kazanacak Genetik, Biyoteknoloji, Mikroelektronik, Malzeme Bilimi, Yazılım alanlarında teknolojik atılım projeleri üreteceğiz. Bugünün rekabetçi dünyasında, "öğrenmeyi terk edenin gelişmesi mümkün değildir" anlayışı ile sürekli öğreneceğiz ve kendimizi geliştireceğiz. Bilginin eşsiz derinliğine dalacağız. Merak eden, araştıran, sürekli öğrenen bireyler olacağız. Bilgiyi stratejik kullanacak ve stratejik bilgi üreteceğiz. Onlarca, yüzlerce özgün fikir üretecek ve beyin fırtınaları yapacağız. Fikir ve bilgi paylaşım platformları kuracağız. Çok okuyacak, çok yazacak ve çok düşüneceğiz.

6) GÜVEN, BAĞLILIK, TARİH ŞUURU, ANADOLU DUYARLILIĞI:
Birinci vazifemiz olarak Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğiz. Kuvva-i Milliye ruhunu, Çanakkale destanını, Kurtuluş Savaşı fedakarlıklarını, şehitlerimizi, gazilerimizi, bu vatan için dökülen kanları unutmayacağız. Atamızın bıraktığı emanetlere, mirasa, ilkelere, prensiplere, devrimlere sahip çıkacağız. Türkiye’nin jeopolitik konumu çerçevesinde dış politikada, savunmada ve milli güvenlikte uzun vadeli, kalıcı stratejiler geliştirmesi ve atılımlar gerçekleştirmesi için üzerimize düşen vatandaşlık görevlerimizi yerine getireceğiz. Vatanımızı ve milletimizi çok seveceğiz. Toprağımızı, kültürümüzü, geleneğimizi, dilimizi, dinimizi, değerlerinmizi unutmayacağız. Yaratıcı’ya, annemize, babamıza, ailemize, akrabalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza vefalı olacağız. Toplumsal yaşamda dualist, rekabetçi, çatışmacı Batı paradigmaları yerine (sermaye-emek, şirket-sendika..) Doğu paradigmalarına dayalı (Ahilik triad sistemi: usta – çırak – lonca) Anadolu sistemleri kurarak huzura, dayanışmaya, dengeye, diyaloğa ulaşacağız. Yemeyip yedirme, çıkarını gözardı edip yardım etme, zekat ile vermenin ve paylaşmanın mutluluğunu yaşama gibi Anadolu’nun köklü değerlerini yeniden yaşatacağız. Ulusal tarihimizi, kültürel mirasımızı, irfan atlasımızı, evrensel olan dinimizi, öz değerlerimizi, toplumsal hazinelerimizi daha fazla tanıyacak ve anlayacağız. 26 farklı medeniyetin genlerini taşıyan Anadolu’muzun kültürel ve tarihsel mirasına sahip çıkacağız. Hititler’in eşitliğini, Urartular’ın özgürlüğünü, Truvalılar’ın kardeşliğini yeniden keşfedeceğiz. Anadolu’nun yardımlaşma ve dayanışma kültürünü yeniden hayata geçireceğiz. Kah Uğur Arslan gibi Deniz Feneri kurarak, kah Tayfun Taliboğlu gibi BamTeline dokunarak Anadolu yollarına düşecek; Anadolu insanıyla ve onun engin şefkatiyle, basiretiyle, misafirperverliğiyle buluşacağız. Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu, Gaffar Okkan, Kemal Erimez, Uğur Mumcu gibi halk kahramanlarının arasına karışacağız. Sadakat, güvenilirlik, tutarlılık, sorumluluk, sözünü tutma, inanç, dostluk, kardeşlik, fedakarlık, destek, biz bilinci, tarih şuuru, aidiyet, paylaşım gibi değerler bu yolda bizim vazgeçilmezlerimiz olacak.

7) YENİLİKÇİLİK, VİZYON, DEĞİŞİM, ESNEKLİK VE İCAT:
Yeni çağda sistemci düşünmeyi, saçaklı mantığı, bütüncül bakış açısını kullanacağız. ARGE (Araştırma ve Geliştirme) süreçlerinin KOBİ’lerde, sektörlerde, şirketlerde, devlette, sağlık ve eğitim sistemlerinde uygulanması için buna maddi kaynak, bütçe ve personel ayıracağız. Biyoteknoloji, genetik, Internet, malzeme bilimi, telekom gibi kritik teknolojilerde atağa geçilmesi için bütün bilgimizi, vizyonumuzu ve emeğimizi ortaya koyacağız. Risk sermayesi ve melek sermayesi kullanılmasını teşvik edecek; teknoparkların ve think tank kuruluşlarının açılması için uğraşacağız. Teknoloji geliştirme konusunda hiç olmazsa en az cep telefonu edinme konusundaki hassasiyetimiz kadar hassasiyete sahip olacağız. 30 sene sonrası için projeksiyonlar çıkaracak, Cumhuriyetimizin 100. yılında 2023’te ülkemizin eğitimi, teknolojisi, ekonomisi, toplumu nerede olacak bunları tartışacağız. Azimle, istekle, umutla, aşkla, inançla, gayretle çalışacak ve geleceği kurgulayacağız. İkinci Aydınlanma çağının bütüncü, holistik ve sistemci bakış açısına göre geleceği kurgulayacağız. Kuantum Fiziği’ndeki Potinbağ Teoremine uygun olarak toplumun tüm kesimlerinin vazgeçilmez olduğunun bilincine varacağız. Toplumsal platformda her kesimin birbiriyle ilişkili olduğu devingen, dinamik, eşitlikçi ve sağlıklı demokrasi ağlarına (network) yer açacağız. Hakkari’de kanat çırpan bir kelebeğin Edirne’de fırtınaya sebep olabileceğini kavrayacağız. İnsan sistemlerinin dinamik ve sürekli değişen sistemler olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız. Türkiye’ye özgü ekonomik, sosyal, psikolojik ve teknolojik modeller üreteceğiz. Bu özgün ve orijinal modellerde evrensel ile yereli, Batıyı ve Doğuyu, yani bilgiyi ve bilgeliği birleştireceğiz. Pozitif düşünecek; potansiyellere, fırsatlara, çözümlere odaklanacağız. Ümitlilik, vizyon, değişim, gelişim, isteklilik, umut, esneklik, hayal gücü, icat, keşif, ilham, pozitif düşünce, açıklık, yenilikçilik bu yolda bizim rehberlerimiz olacak.

8) LİDERLİK, GİRİŞİMCİLİK, EKONOMİK ZENGİNLİK VE GELİŞME:
Girişimcilik ruhunun ve liderlik anlayışının iş dünyasında, KOBİ’lerde, şirketlerde, Anadolu Kaplanlarında, devlette, sağlık ve eğitim sistemlerinde hayata geçirilmesi için uğraşacağız. Genç girişimcilerin ve liderlerin önünü açacağız. Sosyal yenilik üretebilecek sosyal liderler yetiştireceğiz. Yurtiçinde, yurtdışında ve dünyanın farklı ülkelerinde lobi, eğitim, bilim, sivil toplum, yatırım, ticaret faaliyetleri başlatılması için destek vereceğiz ve öncü olacağız. Bu girişimlere maddi-manevi (zihinsel, fiziksel ve duygusal) destek vereceğiz. Fakirliğe, ayrılığa ve cehalete savaş açacağız. Reel sektöre, girişimcilere, ihracatçılara ve KOBİlere teşvik için kredi, sermaye ve destek sağlanması için mücadele vereceğiz. Etkin devlet sistemine ve güçlü ekonomiye geçiş için (gelir dağılımı, siyasi istikrar, mali yapı, vergi sistemi, sermaye piyasası, etkin bürokrasi alanlarında) reformlar gerçekleştireceğiz. Cesaret, kararlılık, girişimcilik, adalet, hak, hürriyet, irade, dayanıklılık, cömertlik gibi değerlerin savunucusu olacağız. Atılımcı, yenilikçi, girişimci ve cesur olacağız.

9) DİYALOG, HOŞGÖRÜ, ÇEŞİTLİLİK, BARIŞ VE DEMOKRASİ:
Diyalog, katılımcılık, hoşgörü ve karşılıklı saygı anlayışının ve ilkelerinin iş dünyasında, medyada, basında, devlette, siyasette ve toplumun her kesiminde uygulanması ve hayata geçirilmesi için çalışacağız. Evrensel hoşgörü, diyalog, huzur, saygı, barış, denge ve uyumu tesis etme yolunda Atatürk’ümüzün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini takip ederek çevremize güven ve istikrar yayacağız. İstanbul’un ve diğer metropollerimizin çok kültürlü, çok kimlikli, kozmopolit, altyapısı sağlam, beyin göçü alan küresel cazibe merkezileri ve dünya kentleri haline gelmesi için uğraşacağız. Türkiye’nin her girişimi ve hamlesiyle Doğu ve Batı arasında gerçek bir kapı, köprü ve diyalog merkezi olmasına katkıda bulunacağız. Anadolu geleneğinde çok önemli bir yeri olan tasavvuf felsefesinin temelindeki hoşgörü ve ahengi yeni yüzyıla taşıyacağız. Hacı Bektaş Veli ve Mevlana Celaleddin Rumi gibi manevi liderlerin açtıkları yolda farklılıkları bir zenginlik kaynağı, tanışma, kaynaşma ve diyalog kurma unsuru olarak göreceğiz. Çeşitliliğin getirdiği zenginliği organizasyon kültürlerine ve takım çalışmasına yansıtacak ve dünya çapında başarılara imza atacağız. Uzun vadeli ve kalıcı başarı için farklılıkları bir arada etkili olarak yöneteceğiz. Sabretmesini bileceğiz; bileceğiz ki vaktinden önce çiçek açmaz. Birarada yaşama ve gelişme tecrübesini yaşamış Anadolu ve İslam bilgeliğinden dersler alacağız. Kültürümüzün özündeki sevgi, hoşgörü ve diyalog ilkelerini hayata geçireceğiz. Mevlana’nın ifade ettiği gibi “bir ayağımız her zaman dairenin merkezinde olacak, diğer ayağımız da dairenin etrafında 72 milletle beraber pergel gibi dolaşacak.” Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi, şefkat ve merhamette güneş gibi, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi, hiddet ve asabiyette ölü gibi, tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi, hoşgörürlükte deniz gibi olacağız. Ya olduğumuz gibi görünecek, ya da göründüğümüz gibi olacağız.

SONUÇ YERİNE:
19 Mayıs, enerji demek. Gençlik demek. Umut demek. Hayal demek. Gelecek demek. Dinamizm demek. 19 Mayıs’lar, hayallerle, projelerle, vizyonla, planlarla güzel. Bu makalede 19 Mayıs 2005’ten tarihe ve geleceğe not düşmek istedik. Türkiye için dokuz boyutlu bir gelişim ve değişim vizyonu ve yol haritası çizmeye çalıştık. Gideceğimiz yolda Türk Gençliği olarak neler yapmamız gerektiğinin altını çizdik. Bunu yaparken de SIFIR MERKEZ © (ZeroCentered) metodolojisini ve felsefesini kullandik. Gideceğimiz yolun ne kadar çetin olduğunu, sorumlulularımızın ne denli ağır olduğunu fark etmişsinizdir.

Bütün bunlar sadece hayal olmasın. Hamaset edebiyatı olarak kalmasın. Bunlar, uğrunda kişisel çıkarlarımızı feda edeceğimiz ülkülerimiz olsun. Elde edebilmek için hayatımızı vereceğimiz kutsal amaçlarımız olsun. Gelecek nesillere bırakacağımız mirasımız olsun. Gerçekleştireceğimiz ulusal yeminimiz olsun. Siyasi partilerimizle, devlet kurumlarımızla, şirketlerimizle, üniversitelerimizle, sivil toplum örgütlerimizle, halkımızla, medyamızla el ele verip bunları başarabilirsek, Atatürk'ün bizden beklediklerini nihayet 2000'li yıllarda O'na sunmuş olacağız. Türk Gençliği olarak gelecek 19 Mayıs’larda bizim Atamıza verebileceğimiz en anlamlı ve en güzel armağan da bu yolda gayret göstermek ve bunları gerçekleştirebilmek olacaktır.