Tuesday, June 30, 2009

EINSTEIN'IN EVRENİNİ ANLAMAK: BİLİM AŞKI VE HAYAL GÜCÜ


Einstein’ın hayatını kaleme alan 600’den fazla biyografi var, ama ben 2007’de çıkan Walter Isaacson’un “Einstein: His Life and Universe” adlı eserini okumanızı tavsiye ederim. Kitap, kreatif düşünme, inovasyon, bilim aşkı, keşfetme, öğrenme, tefekkür ve hayal gücü adına size yepyeni kapılar aralayabilir. 2006’da Princeton Üniversitesi Einstein Projeleri kapsamında Einstein’in özel hayatı ile ilgili yeni dokümanlar açıklandı. Bu kitap, bu dokümanların ilk kullanıldığı kitap olma özelliğini taşıyor. Einstein’in çalışan, vatandaş, bilim adamı, baba, arkadaş, eş gibi farklı rollerini derinlemesine anlatan, politik ve tarihi gerçeklerle fizik kuramlarını harmanlayan interdisipliner bir çalışma bu.

Einstein, dünyada müthiş bir belirsizliğin ve peşisıra gelen yıkımların olduğu bir dönemde yaşıyor. O dönem, Pikasso, Freud, Joyce, Schoenberg, Stravisky gibi ezber bozan, otoriteye karşı çıkan, hayallerinin peşinden giden ve isyan ruhu taşıyan entellektüellerin dönemi. Einstein’in üç büyük teorisinin üçü de kabul edilen ve süregelen varsayımları kökünden sarsan ve parçalayan teoriler. Üçü de hayal gücü ile, kuantum sıçrama ile, özgür düşünce ile, isyan ruhu ile, derin tefekkür ile, çocuksu bir merak ile ve uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkan sıradışı teoriler.

Einstein hayatı boyunca kariyer, para, rahatlık peşinde koşmadı. Okulda dışlandı, mezun olduğunda iş bulamadı. Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein'ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri okulda değil başka yerlerde atılmıştı. Resmiyetten ve toplantılardan hiç hoşlanmazdı. Geç konuşmaya başladı, etrafındakiler onu geri zekalı diye suçladı. Dört yaşındayken babasının hediye ettiği pusulayı gördüğü anda şiddetli bir merak hissine kapıldı. Pusulanın gizemli ve şaşmaz ibresini saatlerce inceledi ve izledi.

Einstein, memuriyetten hoşlanmazdı, ancak, yıllarca İsviçre patent ofisinde sade bir memur olarak çalıştı. Bunun sebebi iş ortamının ona sağladığı esneklikti. Her gün mesai işlerini 2-3 saatte çok hızlı bitirir, kalan zamanının tümünü soru sormaya, tefekküre, ARGEye, hayal kurmaya, yazmaya ayırırdı. Sürekli hayal kurardı, görsel hafızası ve sağ beyni çok güçlüydü. Hızlanan elektronların hızını ve yerini bulabilmek için hareket eden trenleri, yıldırımın çarpmasını, hızlanan asansörleri hayal eder ve beyninde canlandırırdı. Relativite teorisini ortaya atmadan önce yirmi yıl bu sahada uğraştı, çalıştı, düşündü. Teorisinin tohumlarını matematikçi Maxwell ile buluştuğu zaman attı ve bu tohumların yeşermesi 20 yıl zaman aldı. 20 yıl boyunca Einstein her gün ilgilendiği konuları düşündü ve hayalinde canlandırdı. Benzer konularda düşünen bilim adamlarıyla buluştu, tartıştı, onların fikirlerini aldı. Başarısızlığa uğradığını hissetti, sistemin dışına itildi; ancak asla fikirlerinden ve hayallerinden ödün vermedi.
Einstein, ne kadar iyi bir teorisyen ise, aynı zamanda uygulamalı çalışmalarıyla o kadar sıkı bir kaşifti. 1925'te buzdolabından sızan ölümcül soğutucu gaz nedeniyle yaşamını yitiren bir aile dramı okuduğu zaman fizikçi arkadaşı Leo Szilard'la daha güvenli buzdolabını tasarlamaya koyuldu. Sodyum ve potasyum karışımını borulara pompalamak için elektromanyetik alanı kullanan ve sıvıya dönüşmeden önce dondurucu kimyasal maddeyi sıkıştıran bir tasarım keşfetti. Patenti Electrolux’e satılan bu buluş, buzdolaplarının önemli tasarım bileşeni haline geldi.

Parıldayan gözleri, dağınık saçları, olağanüstü zekasıyla modernizmin zeka ikonu haline gelmiş bu esrarengiz adam, sıradışı yaşam öyküsüyle ve çağımızı değiştiren fikirleriyle bize ideal bir bilim insanı portresi sunuyor. Einstein’in bize verdiği ilhamlardan bazıları:

· Hata yapmamış olan kişi yeni bir şey denememiştir. Başarısız olmadan yenilik yapmak mümkün değil. Bu yüzden başarısızlıktan asla korkma ve içine gelen ilhamları pratiğe uygula. Her hata öğrenme fırsatıdır. Bu yüzden bir an önce dene, gerekirse başarısızlığa uğra, ama sonunda yeni bir şeyler öğrenerek yoluna devam et. Büyük keşifler uzun maraton gerektirir. İnovasyon, devrimden ziyade evrimdir. Sürekli sabır, uzun emek, ciddi disiplin ve çok sıkı çalışma gerektirir.

· Eğitim, okulda tüm öğrendiklerini unuttuktan sonra sende kalanlardır. Seninle ne kalacak? Asıl eğitim, senin hayata dair öğrendiklerin, tecrübelerin, bakış açın, ve keşiflerindir. Kilit de sensin, anahtar da. Bu zihinsel ve ruhsal yolculuk, senin yolculuğun. Sürekli çocuklar gibi merak et ve soru sor.

· Hayal gücü, bilgiden çok daha değerlidir. Bilginiz kısıtlıdır, hayal gücünüz ise dünyayı kucaklayacak kadar büyük. Ben hayal gücünden beslenecek kadar özgür bir sanatçıyım. Geleceği kuran, sizin hayal ettiklerinizdir. Bilinmeyen alanlara yelken açın. Kimsenin girmediği balta ormanlarını keşfedin.

· Kreatif düşünceye giden yol, kendi özgün yöntemlerini, kendi tutkularını, kendi merakını keşfetmekten ve kullanmaktan geçer. Alanınızda ve farklı alanlarda çığır açmış bilim adamlarını inceleyin ve onların çalışmalarından yararlanın. Onların çalışmalarının hepsini sentezleyin, üzerine kendi sosunuzu, renginizi, dokunuzu verin. Sizin özgün katma değerinizin ne olacağına karar verin. Her gün probleminiz üzerine düşünün ve mutlaka çalışın.

· Müzik için bir tutku olduğu gibi, anlamak için de bir tutku vardır. Bu tutku daha ziyade çocuklarda görülür, fakat yaşın ilerlemesiyle çoğunda kaybolur. Bu olmaksızın, ne matematik ne de tabiî bilimler olurdu. Bende her zaman mevcut olan bu tutku asla azalmadı.

· Konfor ve mutluluk benim için asla ulaşılması gereken amaçlar olmadı. Mal sahibi olma, aldatıcı vitrin başarıları ve lüks hayat ilk gençlik döneminden bu yana bana küçümsenmeye ve hor görülmeye layık şeyler gibi geldi. Hatta ahlakın bu en alt derecesini zevk düşkünü sefihlerin ideali olarak adlandırıyorum.

· Bir insanın değeri insanlığa, toplumuna, çevresine ne değer kattığıyla ölçülür. Alarak değil vererek değer kazanılır. Başarılı insan olmaya çalışmayın. Değerli insan olmaya çalışın. Ne kadar değer katarsanız, o kadar değerlisiniz.

· İki tür yaşama tercihi vardır: Bir: Hayatta hiç bir şey mucize değilmiş gibi yaşa. Böylece kafandaki bariyerlerden kurtulur ve hayallerine ulaşabilirsin. İki: Her şey mucizeymiş gibi yaşa. Böylece hayattaki en küçük detayların dahi güzelliklerini görmeye, merak etmeye ve keşfetmeye başlarsın. Bu iki yaşama tercihini de uygularsan, daha doyumlu ve coşkulu bir hayat sürersin.

· Kendime ve düşünme yöntemlerime baktığım zaman, soyut ve pozitif düşünebilme adına bana en büyük katkının içimdeki ilham, hayal gücü, ve fanteziden geldiğini fark ediyorum. Hayallerinizin peşini bırakmayın ve asla etrafınızdaki insanların cesaretinizi kırmasına izin vermeyin. Engellerle yüzleşmeden ve onları aşmadan bu maraton bitmez. Hayal gücünüzü ve ümidinizi her an canlı tutun.

· Bir alanda evrensel çapta katkı ve etki meydana getirmek istiyorsanız, hemen o okyanusa dalın ve ellerinizi kirletin. Girişimci olmak istiyorsanız, şirketinizi hemen kurun. Satranç şampiyonu olmak istiyorsanız her gün satranç oynayın. Yazar olmak istiyorsanız, hemen yazmaya başlayın ve her gün yazın. Yıllar süren pratiklerle tecrübe kazanın ve o hamurda yoğurulun. Aksatmadığınız rutinleriniz ve iş disiplininiz olsun. Sabırlı olun ve emeklerinizin karşılığını kısa zamanda beklemeyin. Maratonunuz belki de yıllar alacaktır. Unutmayın iğne ile kuyu kazıyorsunuz.

· Oynadığınız oyunun kurallarını en üst düzeyde öğrenmek zorundasınız. Sürekli oynayın ve kendi skorunuzu geçmek için uğraşın. Hayatınız buna bağlıymışçasına çalışın. Herkesten daha güzel oynayana kadar pratiğe ve çalışmaya devam edin. Bir süre sonra rakibiniz kalmayacak. İşte o zaman, kendinizle yarışmaya başlayacaksınız. Kendi zirvenizi geçeceksiniz, kendi rekorunuzu kıracaksınız.

· Hiç bir zaman soru sormayı ve sorgulamayı bırakmayın. Her şeyi sorgulayın. Merak, merak için vardır. Akıllı insan, sürekli merak eder ve soru sorar. Merakınızın sonu hiç gelmesin. Diğer insanların sizin hakkınızdaki fikirlerine gerekenden fazla önem vermeyin. Enerjinizi boşa harcamayın ve odaklanın. Keşif yolculuğunuza ve ideallerinize odaklanın.

KUANTUM YETENEKLER


Karmaşıklık, kaos ve kuantum tüm sosyal bilimleri derinden etkiliyor. Tabii ki liderlik, yönetim ve organizasyon anlayışlarını da.

Günümüz iş yaşamında yöneticilik ve liderlik kavramları ve modelleri kaçınılmaz olarak:

· ifade edilmesi ve anlatılması daha zor ,
· daha kompleks,
· durumsal,
· çok boyutlu ve çok parametreli,
· daha bütüncül,
· sistematik hale geliyor.

Bu makalede bana gelen istekler üzerine Türkiye gündemine henüz girmeyen ama küresel gündemde işletme literatüründe önemli yer etmeye başlayan “Kuantum Yetenekler” kavramını ve yaklaşımını ele alacağım. Aşağıda bu konudaki literatürün bir sentezi yer alıyor, benim yorumumla, haydi size iyi okumalar!

Nereden çıktı bu Kuantum?

Newton paradigmasında belirli genelgeçer yasalara ulaşılıyordu ve tek bir doğru vardı. Ancak Newton Fiziği atom altı parçacıkları açıklamakta yetersiz kaldı. Newton paradigmasının yerini Kuantum paradigması aldı. 21. yüzyıla girerken pozitivist, modernist ve materyalist bilim anlayışı kökünden sarsılmaya başladı. Kuantum Fiziği hiçbir şeyin tek sebepli-tek sonuçlu, tek boyutlu, tek renkli olmadığını, ancak; herşeyin çok boyutlu, çok sebepli, çok değişkenli ve belirsizliklerle dolu olduğunu vurguluyor.

Paradigma Değişimi

Kuantum Paradigması sadece pozitif bilimleri değil sosyal bilimleri de kökünden etkiliyor. Bunun bir örneği, McGill’de de görev yapmış olan dünyaca ünlü stratejist ve uzman Immanuel Wallerstein’ın uluslararası ilişkiler alanında yapmış olduğu yeni açılımlar. Immanuel Wallerstein'ın "Dünya Sistemleri Analizi" yaklaşımına göre insani toplumsal sistemleri sistemlerin en karmaşığı. Sosyal bilimlerin nihai ürünü basitlik değil, karmaşıklığın açıklanması.
Aslında sadece pozitif bilimler ve sosyal bilimler de değişmekle kalmıyor; aynı zamanda toplum, organizasyonlar, devletler, STK’lar ve piyasalar da değişiyor. Katı, dikey ve hiyerarşik sistemler tıkanırken yerini doğal, esnek, yatay, eşitlikçi, karşıklıklı etkileşimli sistemlere bırakıyor.

Yeni paradigma değişikliğiyle, denge kavramının içeriği değişti. Denge, artık sadece iki karşıt arasındaki statik eşitlik durumu değil. Denge iç içe girmiş birçok faktörün etkisi doğrultusunda oluşmuş dinamik bir durum. Karmaşanın içinden de bir düzen çıkabiliyor, buna oluşum (emergence) deniyor.

Newton Paradigmasında Yönetim

Planlama, organize etme, yönlendirme ve kontrol etme.
Hiyerarşi, kurallar, kutular, lineer mantık, baskı, kontrol
Ego merkezli, egosentrik, bireysel, otoriter, karizmatik liderlik
Doğrusal kurallar, tek bir doğru, mutlak sonuçlar, kesinlik, hesap
Materyalist, modernist ve pozitivist yöntemler
Problem odaklı, analiz odaklı yaklaşım, Teori X
Rekabet, aşırı kar odaklılık, vahşi kapitalizm, endüstri devrimi
Metaforlar: Makine, buz, saat, kutu, kapalı sistem, bina, tuğla, fabrika

Kuantum Paradigmasında Yönetim

Kaos, değişim, esneklik, dinamik manevra kabiliyeti, strateji
Organik ortam, nonlineer mantık, saçaklı mantık,
Network, güçlendirme, yetkilendirme, proje takımları,
Toplumsal fayda, sosyal sorumluluk, ekolojik denge, kozmopolit esneklik
Hizmetkar liderlik, tevazu, fedakarlık, cesaret, firaset, ruhsal liderlik
Birden fazla doğru, belirsizlik, ihtimal hesapları, senaryolar, görecelilik
Çoğulculuk, demokratik ve katılımcı yaklaşım, farklılıkları zenginliğe dönüştürme, sinerji, takım ruhu, Teori Z
Fırsatlar, sentez, sezgi, ilham, kreatif düşünce, oluşturma (constructivism)
Dayanışma, insan odaklılık, sosyal paydaşlar, bilgi ve iletişim devrimi
Metaforlar: Beyin, yaşayan sistem, ekosistem, bulut, akış, nehir, dinamik açık sistem, network, web, organizma

Yeni çağın yeni liderlik ve yönetim modellerine ihtiyacı var.

Kuantum Yetenekler

Kuantum Fiziğinin prensipleri 21. yüzyıl liderleri ve yöneticilerinin geliştirilmiş versiyon (upgraded) bir yetenek setine sahip olmaları gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Bu yetenek setine “Kuantum Yetenekler” – “Quantum Skills” adını veriyoruz. Doğada ve insan fıtratında yedi Kuantum Yeteneği bulunuyor.

İşte 21. yüzyılın liderleri ve yöneticileri için Kuantum Yetenekler:

1 Kuantum Görüş: Derinlemesine görebilme, niyet, nazar, göreceliliği hesaba katma, basiret, firaset, öngörü, geleceği görebilme, bütüncül bakabilme, büyük resmi görme

2 Kuantum Düşünüş: Kreatif düşünebilme, sağ beyini ve yaratıcılığı kullanabilme, sıradışı düşünme, paradoksu çözümleyebilme, non-lineer düşünme

3 Kuantum Hissediş: Yaşama bağlanma, duyguları rafine edebilme, empati ve bağlantı kurabilme, evrensel ve kozmik bir bilinç düzeyine ulaşma, anlam derinliğine ulaşma

4 Kuantum Biliş: Altıncı hissi kullanabilme, sezme, derinlemesine kavrama, içten gelerek bilme, birden fazla doğruyu bağdaştırabilme, sentez kabiliyeti.

5 Kuantum Davranış:
Sorumlu davranabilme, ekosistem içinde etkilerini hesaplayarak davranma, uzun vadeli ve bilinçli hareket etme, esnek ve organik hareket etme.

6 Kuantum Güven: Akışa uyum sağlama, hayata ve evrene umutla ve güvenle bakabilme, tevekkül etme, olayların gidişatına göre değişime uyum sağlayabilme.

7 Kuantum Oluş: İlişki kurabilme, bütünün parçası olabilme, beraberliği ve ortak kaderi hissetme, bütüncül hissetme ve etik yaşama, akıl kalp ve ruh dengesine ulaşma, bilgelik sahibi olma.

Yedi Varsayım

1 İnsanın algılaması subjektiftir. Görecelilik, niyet ve nazar esastır (Kuantum Görüş)

2 Yaratıcı düşünme, insanın sağ beyin fonksiyonlarını yoğun kullanması ve geliştirmesini gerektirir (Kuantum Düşünüş)

3 İnsan duyguları dış olaylardan ziyade olayların nasıl algılandığı, yorumlandığı, bakış açısı ve iç konuşmalar ile şekillenir (Kuantum Hissediş)

4 Akıllı bir ekosistemde ve mükemmel bir düzeni barındıran bir evrende yaşıyoruz (Kuantum Biliş)

5 Evrendeki her şey birbiriyle bağlantılı hareket eder ve birbirini etkiler (Kuantum Davranış)

6 Evrende kaosun içerisinden ahenkli bir düzen çıkartılır. Kaderi planda dinamik bir harmoni ve akış hakimdir (Kuantum Güven)

7 Mikro ve makro sistemler arasında insan merkezi ve kritik bir konumdadır ve bu konumun gerektirdiği sorumluluğu, aklı, vicdanı, değerleri yaşaması gerekir (Kuantum Oluş)

“Ya o ya bu” değil “Hem o hem bu”

Kuantum Yetenekleri hem liderlik hem yöneticilik için kritik yetenekler.
Kuantum Yetenekleri hem bireyler için hem organizasyonlar için önem arz ediyor.
Kauntum Yetenekleri hem doğuştan geliyor hem sonradan öğreniliyor.
Kuantum Yetenekleri hem çok basit, hem de çok zor.
Kuantum Yetenekleri hem bilimsel hem ruhsal.
Kuantum Yetenekleri hem Doğu’yu hem Batı’yı buluşturuyor.
Kuantum Yetenekleri hem akla hem kalbe bakıyor.
Kuantum Yetenekleri hem geçmiş çağlardan geliyor hem geleceğe uzanıyor.
Kuantum Yetenekleri hem bilgiyi hem bilgeliği kapsıyor.
Kuantum Yetenekleri hem teorik hem pratik.
Kuantum Yetenekleri hem geleneği hem geleceği temsil ediyor.

Sonuç

Kuantum Yetenekleri 21. yüzyılın liderlerine etkinlik, verimlilik, etik, vizyon, sorumluluk, denge, değer katma, sosyal sermaye ve ilişkiler adına yepyeni kapılar aralıyor.
Kuantum Yetenekleri eski zamanların mistik bilgeliğini modern zamanların bilimsel yaklaşımıyla ve postmodern zamanların felsefesiyle buluşturuyor.

Monday, June 29, 2009

3D Sanal Ortamlar, Üç Boyutlu Multimedya Oyunlar ve Kollektif Zeka


İlginç bir çağda yaşıyoruz. Yenilikçi teknolojiler başımızı döndürüyor ve çağımızı dönüştürüyor. Internet, web 2.0, semantik web, küreselleşme, dijitalleşme, sosyal ağlar, 3D Internet, sosyal medya, üçüncü nesil (3G) cep telefonları, sanal dünyalar, multimedya oyunlar, bloglar, ve wikiler müthiş bir değişimin öncüsü. Telefon, TV ve Internet birleşerek müşterinin cebine girerken, müşterilerin tümü mobil data kullanıcılarına dönüşüyorlar. Blogosfer her dört ayda iki katına çıkıyor.

Internet ekosistemi ,giderek üç boyutlu (3D) ve multimedya hale geliyor. Internet üzerinden binlerce kişi aynı anda aynı sistemde online oyun (“massively multiplayer online games” “alternate reality games”) oynayabiliyor, birbiriyle yarışabiliyor, işbirliği yapabiliyor, iletişime geçebiliyor. Bu altyapı ve sistem, gelecekte geniş kullanıcı topluluklarının kimsenin tek başına çözemediği problemleri işbirliği ile “kollektif zeka”yı kullanarak çözebilmesini sağlıyor.

Öte yandan, Second Life gibi üç boyutlu görsel sanal ortamlar (“metaverses”) giderek yaygınlaşıyor ve işlevsel hale geliyor. Sizi temsil eden “avatar”larla 3D ortamlarda oyun oynuyor, eğleniyor, seyahat ediyor, sohbet ediyor, evinizi ve işinizi kuruyor, alışveriş yapıyorsunuz.

CAD yazılımlar, grafik donanımların artan hızları, 3D grafikler, interaktif kullanıcı girdileri, akustik ve ortam sesleri, rüzgar ve ışıklandırma gibi çevre etkileri, ileri simulasyon teknolojileri gibi faktörler sayesinde kullanıcı olarak kendinizi “sanal gerçekliğin” tam ortasında hissedebiliyorsunuz. Matrix işte bu.

Harvard Business Review’da yayınlanan makalesinde McGonigal (2008), online multimedya oyunlarının 10 kollektif zeka yetkinliğini geliştirdiğini ileri sürüyor. Bu yetkinlikler henüz Türkçe literatüre girmiş değil, bu yüzden aşağıdaki Türkçe kavramların kullanılmasını tavsiye ediyorum.

Online Karizma (Influency): Çoklu sosyal medya ortamlarında ve sanal alemlerde insanları ikna edebilme, etkin iletişim kurma, ilgi çekici hikayeler anlatabilme ve insanların dikkatini çekebilme

Dijital Pusula (Signal/Noise Management): Internet okyanusunda yolunu bulabilme, aynı anda gelen çoklu data ve medyadan anlam çıkarabilme, bağlantılar kurabilme, hyper-tekst düşünebilme

Yetenek Radarı (Cooperation Radar): İşbirliği yapacağı kişileri sanal ortamda iyi seçebilme ve iyi tanıyabilme yeteneği

Dinamik İnovasyon (Protovation): Birbirini takip eden sürümlerde hızlı ve dinamik inovasyon üretebilme, sürekli geliştirme ve yeni beta sürümleri çıkarabilme, maliyetleri azaltarak ürün veya hizmetin hızını ve etkinliğini arttırabilme

Online Firaset (Emergensight): Büyük çapta online işbirliği, yardımlaşma ve koordinasyon sırasında oluşan karmaşıklığı algılayabilme ve anlamlandırabilme, sürpriz sonuçlara ve ani keşiflere hazırlıklı olma

Network Kıvraklığı (High Ping Quotient): Network iletişimi ustalığı, online dakik cevap verme, online aktiflik

Ekosistem Vizyonu (Longbroading): Büyük resmi görebilme, bütün networke geniş bakış açısı, üst sistemleri görme, bütüncül bakış

Açık Yazarlık (Open Authorship): Hızlı içerik üretme ve halka açma, fazla sayıda kişiyle aynı anda çalışabilme ve proje üretme

Multi-kapitalizm (Multi-Capitalism): Entellektüel, sosyal, finansal, doğal ve sanal kapital gibi farklı kapitallerle aynı anda çalışabilme, onları geliştirebilme ve alıp satabilme

Kalabalıklarla İşbirliği (Mobbability): Çok büyük gruplarla online ortamda simultane ve hızlı işbirliği yapabilme, insanları online organize edebilme

KREATİF ŞEHİRLER

21. Yüzyılın Yenilik Üreten Şehirleri

Yeni ve yaratıcı projeleri ben birer ağaç gibi görüyorum: Onlar kreatif fikir tohumlarının esnek ve özgür topraklarda ekilmesi, yeşermesi, teşvik edilmesi, paylaşılması ile büyürler. Bu süreç sabır, esneklik, disiplin, kaynak, liderlik, vizyon, emek gerektirir. Ilık hoşgörü rüzgarları esmeli, havada sevgi olmalı illa. Toprak, sanat ve kültürle yoğrulmalı. Özgürlük suyu damla damla akmalı, gökyüzünden hüzün yağmurları yağmalı. Güneş umut gibi parıl parıl parlamalı. Gökkuşağının tüm renklerine yer verilmeli, farklılıklar zenginlik kaynağı olarak görülmeli.

Yenilikçi şehir kavramı Kanada’da ve Amerika’da 1960’lardan beri sistematik ve bilimsel olarak ele alınıyor. Devlet ve belediye kurumları üniversitelerle işbirliği içinde 40 yıldır şehirleri daha yenilikçi hale getirmek için projeler geliştiriyor. Ben size bu yazımda 21. yüzyılda kreatif şehirler oluşturma modellerinden bahsedeceğim. Bu modeller üzerinde düşünmek ve İstanbul’a uyarlamak da sizin göreviniz olsun, olur mu?

Bir şehri daha yenilikçi, atılımcı, dinamik, sanat sever, kültürel, yaratıcı, özgün hale getirmek kompleks bir faktörler sistemine bağlı:

Ekonomik gelişim ve büyüme
Küresel ekonomide niş yakalama
Yerel zenginlikleri keşfetme
Şehrin özgün kimliğine yatırım
Tarihi ve kültürel öğeleri keşfetme ve tanıtma
Yerel kent bilincini ve aidiyetini geliştirme
Kent markaları oluşturma
Kentin kültürel ekosistemine duyarlılık geliştirme
Şehrin içinde bulunduğu bölge ve ortamı hesaba katma
Otantik kent öğelerini koruma ve geliştirme
Yerel ve yatay iletişim ağları
Sürekli iyileştirme ve gelişim kültürü

Şehrin sanat ve kültür alanında kendi markasını oluşturabilmesi ve niş hale gelebilmesi için aşağıdaki elementleri çekmesi ve bünyesine toplaması gerekiyor:

Mobil kentliler
Kozmopolit kesimler
Yenilikçi yatırımlar
Geleceğin meslekleri
Entellektüel sermaye
Özgün sanatçılar
Kaliteli kültürel kurumlar
Sanat platformları
Sivil toplum kuruluşları
Sosyal sorumluluğa ve sanata önem veren şirketler

21. yüzyılın kreatif şehirlerini oluşturmada gerekli şartlar ve kritik başarı faktörleri şöyle sıralanabilir:

Kollektif bilinç
Kent dinamizmi
Toplumsal vizyon
Özgünlüğü koruma
Tarihi köklere bağlılık
Güçlü toplumsal networkler
STK, iş dünyası ve belediye işbirliği
Stratejik kurumsal işbirlikleri
Süreklilik ve uzun vadeli düşünme
Yenilik kapasitesi
Esnek ve özgür kent kültürü
Yenilikçilik alanlarına yatırım
Dinamik ve esnek politikalar
Yenilikçilik projeleri geliştirme ve ödüllendirme
Kent performans ve liyakat sistemleri
Çok boyutlu ARGE
Çok boyutlu sermaye ve kaynak

Bütün bu şartlar ve faktörler arasında en stratejik olanı hiç şüphesiz “çok boyutlu sermaye ve zenginlik” oluşturarak harekete geçebilmek.

Finansal sermaye mobilizasyonu
Şirket destekleri, sponsorluklar, yatırımlar
Devlet desteği
Entellektüel sermaye mobilizasyonu
Vizyon, tecrübe
Uzmanlık ve knowhow
Kreatif kapasite
Zaman sermayesi
Sosyal sermaye mobilizasyonu
İlişki ağları
Güven ve iletişim
İnsan kaynakları mobilizasyonu
Yetenek havuzları
Keşif ve hayal gücü
Duygusal zenginlik

Evet, küresel dünya kreatif şehirlerden, yenilikçi kentlerden, 21. yüzyıl megakentlerinden, kozmopolit esneklikten, sanat ve kültür platformlarından, teknoparklardan, teknoşehirlerden bahsediyor.

Gelelim milyon dolarlık soruya:

Kürede bu konulardan bahsedilirken, çok boyutlu dev projeler üretilirken, 50 yıllık projeksiyonlar ve stratejik atılım hamleleri yapılırken, biz neredeyiz?

Bizim gündemimizde neler var?
Bizim İstanbul için benzer bir vizyonumuz, projelerimiz var mı?
Pozitif değişim için umudumuz, cesaretimiz, inancımız var mı?
21. yüzyılda yeni bir kent vizyonuna hazır mıyız?
Bunun için neler yapıyoruz?

Sunday, June 28, 2009

KANADA TELEKOM DOSYASI VE TÜRKİYE İÇİN BİR İNOVASYON MANİFESTOSU


Merhaba dostlar. Bu yazı dosyasında Kanada’nın telekomunikasyon sektörü ile ilgili gözlemlerimi sizlerle paylaşacağım. Bu yazının temel tezi şu: Kanada’nın yüksek teknoloji ve inovasyon alanında elde ettiği küresel başarılar Türkiye’mize de ilham verebilir. Kanada’nın uyguladığı teknoloji ve inovasyon stratejilerini incelemek, ülkemizin inovasyon başarısı için bize yol gösterebilir.

Her şey bir Internet sitesinde “Canada’s Future Telecom Leaders” isimli bir yarışmanın ilanını görmemle başladı. "Canada's Telecommunications Hall of Fame" isimli kurum (http://www.telecomhall.ca/) "Kanada gelecek 10 yılda telekomunikasyon alanında nasıl dünyada lider olabilir?" konulu bir proje yarışması başlatmıştı. Projenin konusu çok ilgimi çekti ve ben de katılmaya karar verdim; son başvuru tarihinin gece yarısında projemi gönderdim. Gönderdiğim proje Kanada çapında ödüle layık görülünce de ödül töreni ve sektör gezileri için başkent Ottawa’ya gittim. Telekom Oskarları ödül töreninde güzel ülkemi, Türkiye'mi temsil etmekten mutluluk duydum. Üç gün boyunca Kanada telekomunikasyon sektörünün önde gelen 400 yöneticisiyle yemek yedik, Kanada'nın teknoloji konusunda lider şirketlerini, inovasyon ekosistemlerini, hükümet kurumlarını, ARGE merkezlerini, bakanlıklarını gezdik. Kanada telekom sektöründe nasıl dünya liderliğini yakalamaya çalışıyor, yerinde gördük. Blackberry'leri bulan ve üreten RIM'in kurucuları ve kaşiflerinden tutun da; Wesley Clower'ın en parlak üniversite öğrencilerine geleceğin telekom şirketlerini kurdurmasına; sanal sınıf ve multimedya eğitimdeki son teknolojilerden psikoakustik alanındaki yeniliklere; network güvenliğinden 3D sanal ortamlara ve yeni nesil telekonferans sistemlerine kadar pek çok şeyi yerinde görme, gezme, soru sorma, öğrenme, eğitim alma imkanımız oldu. Çok heyecan verici pek çok gözlemim oldu. Şimdi bu gezi sırasında aldığım notlar ve edindiğim gözlemleri okuyacaksınız.

Blackberry fırtınasının mimarı Lazaridis Kanada Telekom Oskarları ödül töreninin parlayan yıldızı hiç şüphesiz iş dünyasının gözdesi Blackberry cihazlarının üreticisi RIM’in (Research in Motion) kurucusu ve CEO’su Mike Lazaridis idi. Blackberry biliyorsunuz son beş yıldır onlarca tasarım, marka, kullanım dallarında onlarca mobil teknoloji ödülünü topladı. Küresel kablosuz ve telekom camiasının çok yakından takip ettiği ve bildiği Lazaridis, RIM’i 1984’te daha öğrenciyken kurmuş ve buralara getirmiş. Bilimsel ufkunu ve inovasyon vizyonunu paylaştığı yarım saatlik konuşmasıyla herkesi büyüleyen Lazaridis için Kanada telekom camiasının en vizyoner, yenilikçi ve lider isimlerinden biri diyebiliriz. Böylesine sıradışı bir yetenek olmasında bilim ve yenilik tutkusu önemli rol oynuyor olmalı, zira Lazaridis 250 milyon dolar bağış yaparak ve bularak Kanada’daki Waterloo Üniversitesi’inde dünyanın bu alandaki en iddialı kurumlarından Kuantum Bilgisayar Enstitüsü’nü ve Perimeter Teorik Fizik Enstitüsü’nü kurdu. Mike Lazaridis TIME 100, dünyanın en etkili insanları listesinde de yer alıyor. Mike’ı tanıyanlar onu kah bir Cumartesi akşamı Kuantum Fizikçilerle buluşup Tim Hortons’ta kahve içiyor, kah hararetle Maxwell’in fizik kuramlarından bahsediyor görebilirler.

Lazaridis ile uzaktan ve kısaca da olsa tanışma fırsatımız oldu. Nedense tıpkı Steve Jobs gibi Mike Lazaridis’e de çok kanım kanım ısındı. Meğer toprak çekiyormuş, Mike İstanbul’da doğmuş ve Rum asıllı ailesiyle altı yaşındayken Kanada’ya göç etmişler. Steve Jobs demişken, RIM Blackberry ile Apple Iphone arasındaki rekabetin son dönemde giderek arttığını da kaydedelim. Türkiye’de durum nedir tam olarak bilemiyorum, ama Kuzey Amerika’da Iphone gençler ve tüketiciler klasmanında rakipsiz bir numara olmasına rağmen iş dünyasında fazla rağbet görmüyor. Kanada’da işadamlarının ve işkadınlarının elinden düşmeyen tek bir cihaz var, o da Iphone değil Blackberry. Blackberry’nin e-mail göndermeyi ve yazmayı kolaylaştırıcı arayüzü zannediyorum iş uygulamaları için yöneticilere daha cazip ve daha profesyonel geliyor. Bu hızlı rekabette gördüğüm kadarıyla Microsoft’un Windows Mobile sistemi, Palm, ve HTC Touch geriden geliyor. Bu arada büyük birader Google da Anroid işletim sistemiyle bu piyasada “ben de varım” demiş oldu; ki hiç şaşırmadık.

Wesley Clover’ın Akıllı Yatırım ve Girişim Stratejileri

Üç günlük temaslarımızın yarım günü Kanada’nın en ünlü işadamı ve yatırımcılarından Sir Terence Matthews’ın kurduğu Wesley Clover telekom ve yatırım şirketler grubunda geçti. Kanada, Avustralya ve İngiltere’de faaliyet gösteren Wesley Clover’ın asıl işi gelecek vadeden işler kurmak ve geliştirmek. Wesley Clover bünyesinde yaklaşık 30 kişiyle ve çok farklı firmalarla bir araya geldik ve birebir toplantılar yaptık. Gezip gördüğüm şirketler, projeler, atılımlar beni çok etkiledi. Terence Matthews telekom alanında öncü bir lider; çok tecrübeli ve zeki bir girişimci.

Yeni Nesil İnovasyon Ekosistemleri

Müthiş bir inovasyon ve girişimcilik modeli kurmuşlar: Kanada üniversitelerinden en zeki, girişimci, meraklı ve cesur gençleri seçiyorlar. Yeni mezun veya halen okuyan gençler iş planlarını sunup potansiyel vadeden alanlarda kendi şirketlerini kuruyor ve kurdukları şirketin ortağı oluyorlar. Aynı zamanda yıllık yaklaşık 30 bin dolar da maaş alıyorlar. Normal şartlarda kurulan yeni şirketlerin yüzde sekseni batarken Wesley Clower’ın yenilikçi modelinde yüzde doksan başarı sağlanmış. Bunun sebepleri var: Birincisi, gençlere farklı düzeylerde ve farklı tecrübelere sahip yöneticiler ve girişimciler sürekli yol göstericilik yapıyorlar. Ancak, sorumluluğun tamamı halen girişimci gençlerin üzerinde. Gençlerle tanıştık; hepsi parlak, okumuş, ne istediğini bilen ve hedefe yüzde yüz odaklanmış çocuklar. Çiçeği burnunda şirketleri için günde 12-15 saat çalışıyorlar. Onlara yardım etmek için iş bilen yöneticiler de iş kuran bir girişimcinin yapması gereken 700 kalemlik bir liste çıkarmışlar. Ne de olsa tecrübe konuşuyor ve yılların tecrübesine sahip koçlar gençlerin olası hatalarını telafi edebiliyorlar. İkincisi, yeni kurulan şirketler Wesley Clover gibi küresel bir gücün desteğini ve altyapısını kullanıyorlar. Tüm dünyada networkleri olan bir şirketin satış ve pazarlama kanallarına erişebiliyorlar. Yeni kurulan şirketlerin insan kaynakları ve muhasebe gibi süreçleri merkezi yoldan kolayca hallediliyor. Üçüncüsü, üniversite-endüstri işbirliği modeliyle işleyen hızlı ve etkin bir inovasyon ekosistemi kurulmuş. Yöneticiler üniversiteleri gezerek olağanüstü yetenekleri şirkete çekiyor ve onlara cazip imkanlar sunuyorlar. Gençler sevdikleri alanda asıl işleri olan ARGEye ve teknoloji üretimine odaklanabiliyorlar. Wesley Clover’da ve benzeri inkübatörlerde, inovasyon ekosistemlerinin her birinde onlarca şirket doğuyor, yüzlerce ürün geliştiriliyor. Bu sistemlerin yer aldığı yerleşke başkent Ottawa’nın teknoloji üssü Kanata. Kanata, dünya çapında telekom teknolojilerinin üretildiği dev bir platform. Bu platformdaki en ilginç ve yeni ARGE merkezlerinden biri de interaktif, açık, işbirliğine dayalı iletişim ve yenilik teknolojilerinin üretildiği Bell İleri Çözüm ve Yenilik Merkezi.

Sınırsız, kesintisiz, esnek, ucuz, küresel, mobil iletişim

Kanata’daki inovasyon merkezlerinden birisi de 90 ülkede ve 100’den fazla lokasyonda iş hayatını kolaylaştırmak için esnek, yenilikçi, fonksiyonel ve entregre teknolojik iletişim çözümleri sunan Mitel. Kurumsal ses, video, ve veri iletişimi alanında anahtar teslim çözümler sunan Mitel, dünyada 1500’den fazla partner ile çalışıyor. Mitel’in “world headquarters” denen merkezinde geliştirdiği telefon ve iletişim sistemlerini gördük ve inceledik. Sözkonusu ürünler kablolama gibi iletişim altyapı giderlerini azaltırken aynı zamanda şirketlerin özellikle şubeler arası telefon giderlerini düşürüyor. Ayrıca, çalışanların ev, tatil, otomobil nerede olurlarsa olsunlar işteymiş gibi her yer ve her an erişilebilmelerini ve şirket kaynaklarına erişimlerini, esnekliklerini ve mobilitelerini arttırıyor. Mitel, Internet üzerinden ses, veri ve görüntü iletişimi alanında teknoloji lideri ve Kuzey Amerika’da en çok satan marka. IP (Internet Protocol) telefon çözümlerine odaklanarak mekan bağımsız (mobil, ev, ofis), ucuz, hızlı ve kesintisiz iletişim olanakları sağlamada da dünya lideri ve bir çok ödüle sahip.

Yeni nesil telekonferans sistemleri

Gezimizde ARGE projelerinden biri de yeni nesil telekonferans sistemleriydi. Sistemleri iki ayrı odaya giderek sanal bir toplantıyla bizzat denedik. Telekonferans sistemleri biliyorsunuz ses ve görüntü kalitesinde uzun süre sınıfta kalmıştı. Denediğimiz cihazlarda ses ve görüntü kalitesi aynı odadaymışsınız hissini verecek kadar kaliteliydi. Yine, telekonferans sistemlerinin normal şartlarda kurulması ve aktif hale gelmesi yarım saatten fazla alırken, buradaki sistem tek bir düğme ile aktif hale geliyordu. En önemlisi ise fiyat ve maliyet: Görüştüğümüz takımın hedefi normalde 300 bin dolarlık pahalı telekonferans sistemlerinin maliyetini 30 bin dolara kadar düşürebilmek. Çok iddialı hedefler, ancak epey yol aldıklarını da söyleyebilirim. Yakın zamanda telekonferans sistemlerinin çok daha kaliteli ve ucuz hale geleceğini söyleyebiliriz. Toplantılar, seminerler, şirket içi eğitimler artık telekonferansa taşınacak. Bu da seyahatlerin azalması ve zamandan ve maliyetten ciddi anlamda tasarruf edilmesi anlamına geliyor.

Kanada’nın uydu merkezi Telesat’a seyahat

Turumuzun en heyecanlı kısımlarından biri de Kanada’nın en büyük uydu merkezi ve dünyanın en modern uydu operatörlerinden Telesat’a yaptığımız ziyaretti. 1969’da kurulan Telesat, 1972’de Anik A1 adlı dünyanın ilk ticari uydusunu fırlattı. Telesat, yaklaşık 27 uydusuyla Kuzey ve Güney Amerika’da telekomünikasyon ve yayın hizmetleri veriyor. Telesat’ın yönetim kadrosu bize özel sunumlar yaptı, sorularımızı yanıtladı ve uydu kontrol merkezlerini gezdirdi. Kontrol merkezlerindeki onlarca bilgisayarda bütün uydulardan sürekli bilgi akışı sağlanıyor. Uydu kontrol sistemlerinin yüzde 99’u tamamen otomatize edilmiş. Normal veri aralıklarının dışına çıkıldığında önce sarı alarmlar devreye giriyor. Eğer tehlike sınırına girilirse kırmızı alarmlar devreye giriyor. 24 saat boyunca kontrol merkezlerinin her birinde en az üç çalışan bulunuyor. Alarm ve tehlike durumlarında görevlilerin soğukkanlılığını koruyabilmeleri ve görevlerini yüzde yüz dikkatle yapabilmeleri için yanlarına kimse girmiyor, çalışanların takip edebilmesi için ayrı bir merkez kurulmuş.

Anik: Küçük Kardeş

Telesat’ın “Anik” ve “Nimiq” adlarıyla iki uydu filosu bulunuyor. “Anik” Kızılderililerin dilinde “küçük kardeş” anlamına geliyor. Anik ismi Telesat’ın Kanadalılar’ın zorlu coğrafi şartları ve hava koşullarını aşıp birbirleriyle iletişime geçmesi için adanmışlığını sembolize ediyor. “Nimiq” ise Kızılderili dilinde objeleri birbirine çeken ve bağlayan güç ve enerjiyi ifade ediyor. Uyduların her biri yaklaşık 250 milyon dolar demek; dolayısıyla en ufak bir insan hatasını kaldırmıyor. Bir uydu yakıtı yettiği ölçüde yaklaşık 20 yıl faaliyet gösterebiliyor. Uydunun ömrü bittiğinde kalan yakıtla dünyadan uzaklaştırılıyor ve yakıt bitinceye kadar uzayın derinliklerine gönderiliyor. Uydu fırlatılması sırasında Telesat her zaman başarı yakalamış, ama uydu tarihinde, örneğin 1999’da milyar dolarlık maliyeti olan hatalar dahi yapıldığını öğreniyoruz.

Telesat’taki turumuzda uzaya Rusların gönderdiği ilk Sputnik 1 füzesinin yol açtığı 1950’lerde yaşanan Amerika ve Rusya arasındaki soğuk savaş sürecini de yeniden hafızalarımızda tazeliyoruz. Telesat yöneticilerine “sizin Telesat’ta yaşadığınız en büyük risk neydi?” diye sordum. 1994 yılında 20 Ocak’ta Anik E1 ve E2 uydularının sistemi eketromanyetik güneş ışınlarının oluşturduğu akıntı yüzünden birer birer çökmüş. Uyduları kurtarmak ve sabitlemek için acilen GLACS adı verilen sofistike bir sistem kurulmuş ve uyduların ikisi de kurtarma operasyonu sonucu işler hale gelmişler. Böylece büyük risk büyük bir firma zaferine dönüşmüş.

Kanada İletişim Araştırma Merkezi’ne Seyahat

Kanada 50 yıldır iletişim, yayıncılık, uydu ve kablosuz teknolojilerinde lider olmasını biraz da fedaral hükümetine bağlı çalışan CRC’ye borçlu. CRC (Communications Research Centre of Canada) yayıncılıkla ilgili Kuzey Amerika’da ARGE yapan en büyük ve tek merkez. CRC’nin yüzlerce yayını, teknik raporu, patent ve lisansları var; milyonlarca dolarlık lisans ve icat geliri de cabası. Fransa, Hindistan, İsrail, Kore, Japonya, Meksika, İsveç, Tayvan, Amerika, ve Çin’le stratejik ortaklar kurmuşlar. CRC Başkanı Dr. Veena Rawat Kanada İleri Teknolojiler Birliği’nden (CATA) 2008 Sara Kirke Kadın Girişimcilik Ödülü gibi pek çok ödül aldı. Hükümete bağlı olan ve milli savunma ve ordu ile bağlantılı çalışan bu merkeze sadece Kanada vatandaşları ve göçmenleri kimlik tesbitiyle girebiliyor ve merkez ileri düzeyde güvenlik önlemleriyle korunuyor. Dev bir araştırma ve geliştirme kampüsü’ne girdik; içinde onlarca bina var.

21. yüzyılın İletişim Teknolojileri

CRC’de uydu sistemleri, ileri TV ve yayıncılık teknolojileri, optoelektronik ve fotonik teknolojiler, 3D TV, HD yayıncılık, fiberoptik teknolojiler, uzay iletişim teknolojileri, tele-sağlık, tele-eğitim, tele-adalet sistemleri, psikoakustik, multimedya öğrenme merkezleri, sanal sınıflar, mobil yayıncılık, network ve Internet güvenliği gibi 21. yüzyılın iletişim teknolojileri ile ilgili dev araştırma projeleri yönetiliyor. Bunlardan bazılarını yerinde görme ve proje liderleriyle mülakat yapma imkanımız oldu. Örneğin Amsterdam’daki IBC 2008 sergisinde ilk kez sunulan openmokast adlı açık platform bazlı ilk mobil multimedya yayıncılık cihazını gördük.
CRC’deki en önemli atılımlardan biri Internet ve yayıncılığın kesişmesiyle ortaya çıkan yeni teknolojiler. Bu alanda çığır açan gelişmelerden bazıları analogdan dijitale geçiş, internet bazlı telefonlar (Vo-IP), data ile videonun, Internet ile TV’nin tek cihazda buluşması, ve hızlı ve yüksek kapasiteli dijital medyanın çoklu lokasyonda yayın yapması. Aslında iletişim teknolojilerinde dört ayrı ağın sentezini görüyoruz: a) Telefon ağındaki ses, b) kablo ağındaki televizyon, c) bilgisayar ağındaki data, ve d) cep ağı ve mobil ses. Bu dört platform ve network evrilerek ve birleşerek yeni sentezler ve buluşlar üretmeye gebe. Ses, video, data ve mobil ses bir araya gelince yeni formatlar, yeni teknolojiler, yeni medya, ve yeni nesil cihazlar ortaya çıkıyor.

Gezi Sonrası Düşünceler

Üç günlük gezimiz ve temaslarımız sonucu o kadar çok şey düşündüm ki hepsini yazıya dökmek çok zor. Görüştüğümüz herkes bize projelerini ve vizyonunu büyük heyecanla anlattı. Süremiz olsaydı belki saatlerce bahsedeceklerdi. Kanada telekom alanında ve geleceğin teknolojilerinde nasıl oldu da 21. yüzyılı yakaladı? Bunun cevabı basit değil ama gözlemlerim sonucu yakaladığım ipuçlarından bazılarını paylaşmak istiyorum. Bu cevap aynı zamanda Türkiye’nin telekomunikasyon alanında ve yüksek teknoloji sektörlerinde model alıp uygulayabileceği bir modele işaret ediyor. Türkiyemiz 2030’lu yıllarda telekom gibi inovasyon gerektiren yüksek teknoloji alanlarında küresel liderliği yakalayabilir. Kanada örneği bence bize bu konuda ilham verebilir. Ama uzun soluklu bir maraton bu. Yılmadan gece gündüz koşmak gereken bir maraton. Umuyorum aşağıdaki gözlem ve tesbitler Türkiye’mizin küresel ligde yerini alabilmesi ve teknolojik inovasyonda kuantum sıçrama yapabilmesine bir nebze katkıda bulunur.

21. yüzyılı yakalamada bilim ve inovasyon etkili olacak

21. yüzyılda işletmeler, kurumlar ve liderler yeni ufuklara yelken açmaya hazırlanıyor: Sosyal sorumluluk, küresel farkındalık, sosyal yenilik, toplumsal girişimcilik, kreatif düşünce, ekolojik bilinç, kültürler arası duyarlılık, iş ahlakı, kuantum yetenekler, stratejik düşünce, sistem bilimleri, sivil toplum, kozmopolit esneklik, çok kültürlülük, çoğulculuk, insan hakları, ve evrensel demokrasi değer kazanıyor. 21. yüzyılın kurumlarında markalaşma, tasarım, insana yatırım, yaşam boyu eğitim, sürekli öğrenme, farklılıklara saygı, demokrasi, yenilik üretme, bilim, araştırma, küresel işbirlikleri önem kazanıyor. Yenilikler başdöndürücü bir hızla ilerliyor. Biyonano gibi yepyeni ve disiplinler ötesi araştırma alanları ortaya çıkıyor. Daha web 2.0’a alışmamışken, web 3.0, web 4.0 ve web 5.0 kavramları ortaya çıkıyor.

21. yüzyılı oturduğumuz yerden seyrederek ve kısır tartışmalarla yakalayamayız. Bizler toplumsal bir okuma, bilim, eğitim, araştırma, teknoloji ve yenilik seferberliği başlatmadıkça Türkiye dünya dengeleri içinde hak ettiği lider konumu yakalayamaz. Biz Türkçemizi yeryüzünün her köşesinde konuşulan tanınır bir dünya dili ve bilim dili haline getirmedikçe mahalle liglerinde kalmaya mahkumuz. Biz bilim ve teknolojide yeni atılımlar yapmadıkça, patentler kazanmadıkça, ARGEye yatırım yapmadıkça, sosyal bilimlerde yeni modellerimizi ortaya koymadıkça, eğitim sistemimizi düzeltmedikçe, üniversitelerimizde kalıcı reform yapmadıkça, kafalarımızı değiştirmedikçe, ayrımcılığa ve kayırmaya son vermedikçe, kendimize güvenmedikçe, uzun vadeli vizyon ortaya koymadıkça, kısır siyaset ağında debelendikçe, yapay gündemlerle zaman kaybettikçe, birbirimizle uğraştıkça yıllar geçip gidecek ve ülke olarak arpa boyu bile yol alamayacağız. Milletçe silkelenmemiz ve yenilenmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin 21. yüzyılı yakalaması bilim ve teknolojiye, inovasyona yatırım yapmaktan geçiyor. Bunun için ise bilim- icat- yenilik- tasarım- teknoloji- üretim- pazarlama- satış -finans zincirinin kurulması gerekiyor. Bunun için de en ideal model, makro planda üniversite - iş dünyası - hükümet altın üçgeninin entegre olarak beraber çalışması. Mikro planda ise disiplinler arası takım çalışması, planlama, vizyon, ödül sistemi ve çok çalışma ile başarıya ulaşmak gerekiyor. Türkiye’nin önünü açacak sihirli formül, araştırma ve geliştirmeye yeterince pay ayırarak; iş dünyası, üniversiteler, ve devlet işbirliğiyle Amerika, Japonya, Almanya, Kanada, Hollanda ve Güney Kore gibi çok boyutlu bir teknoloji üretim modelini gerçekleştirmek. Özellikle Genetik, Biyoteknoloji, Mikroelektronik, Malzeme Bilimi, Yazılım alanlarında teknolojik atılım projeleri üretilmeli. ARGE (Araştırma ve Geliştirme) süreçlerinin KOBİ’lerde, sektörlerde, şirketlerde, devlette, sağlık ve eğitim sistemlerinde uygulanması için buna maddi kaynak, bütçe ve personel zamanı ayrılmalı. Biyoteknoloji, genetik, Internet, malzeme bilimi, telekom gibi kritik teknolojilerde atağa geçilmeli. Risk sermayesi ve melek sermayesi teşvik edilmeli; teknoparkların ve think tank kuruluşlarının sayısı ve kalitesi arttırılmalı.

İnovasyonu yeşertmek için uygun ortamlar oluşturmak

Yeni ve yaratıcı projeleri ben birer ağaç gibi görüyorum: Onlar kreatif fikir tohumlarının esnek ve özgür topraklarda ekilmesi, yeşermesi, teşvik edilmesi, paylaşılması ile büyürler. Bu süreç sabır, esneklik, disiplin, kaynak, liderlik, vizyon, emek gerektirir. Ilık hoşgörü rüzgarları esmeli, havada sevgi olmalı illa. Toprak, sanat ve kültürle yoğrulmalı. Özgürlük suyu damla damla akmalı, gökyüzünden hüzün yağmurları yağmalı. Güneş umut gibi parıl parıl parlamalı. Gökkuşağının tüm renklerine yer verilmeli, farklılıklar zenginlik kaynağı olarak görülmeli.
Inovasyonun yeşermesi gereken en önemli koşullardan biri inovasyona uygun ortam oluşturmak. Bunun için de ülke olarak dünya çapında kaynaklar kullanmamız ve altyapı kurmamız şart. Şirketlerimiz cirolarının en az yüzde beşini ARGE faaliyetlerine ayırmalılar ve bu finansmanın stratejik gerekliliğini kavramalılar. ARGE performansımızı arttırmak ve Türkiye’yi dünyada teknoloji lideri yapabilmek için küresel çapta rekabet edebilecek teknoloji ve inovasyon bölgelerini, teknoparkları kurmalıyız. Türkiye’mizi küresel platformda teknoloji alanında Kuzey Yıldızı haline getirmek ve en parlak yetenekleri çekmek için onlara her tür imkanı ve desteği sunmalıyız. Hem sermaye hem de yetenek için İstanbul gibi şehirlerimiz küresel bir cazibe merkezi olmalı. Bunun için de 21. yüzyılın kreatif şehir modelini kullanmalıyız. Devlet ve belediye kurumları üniversitelerle işbirliği içinde şehirlerimizi daha yenilikçi hale getirmek için projeler geliştirmeli. Şehirlerimiz ne kadar yenilikçi, atılımcı, dinamik, sanat sever, kültürel, yaratıcı, özgün olursa, o kadar küresel cazibe merkezi haline gelebilir. Bunun için de gündemimizde kreatif şehirler, yenilikçi kentler, kozmopolit esneklik, sanat ve kültür platformları, teknoparklar, teknoşehirler olmalı. Dünyanın en iyi yeteneklerini ve kreatif beyinlerini Türkiye’ye cezbetmeli ve beyin göçünü tersine çevirmeliyiz. Bunun için 21. yüzyılda dünyayı şekillendiren en önemli teknoloji alanlarında dünyanın en iyi uzman ve araştırmacılarını Türkiye’ye davet etmeliyiz. Bunun için de üniversitelerimiz onlara her tür maddi imkanı ve kurumsal desteği sağlamalı. Dünyadaki Türk bilim adamlarının yılın birkaç ayını kendi ülkelerinde geçirmelerini sağlamak beyin göçünü tersine çevirmek için etkili bir yöntem olabilir. Kreatif yetenekleri ülkemize çekmenin yolu, onlara uygun ve inovasyona elverişli üniversiteler, bilimsel platformlar, akademik zirveler oluşturmaktan geçiyor.

İnovasyonun artması için farklı görüşlerin birarada barış içinde yeşerdiği, demokrasinin koşulsuz uygulandığı, bireysel özgürlüklerin tam yeşerdiği bir üniversite ortamı gerekiyor. İnsanların dinlerinden, ırklarından, renklerinden, görüşlerinden, sosyoekonomik durumlarından, ideolojilerinden, kıyafetlerinden dolayı sorgulanmadığı, yargılanmadığı, ayrıma tutulmadığı bir üniversite ortamı. Bilimin ideolojiden önce geldiği ve bilim ve araştırma aşkının bayraklaştığı bir üniversite ortamı. Sürekli öğrenmenin teşvik edildiği, kritik ve yaratıcı düşünmenin önünün açıldığı, yaşam boyu eğitimin vurgulandığı ve hayata geçirildiği bir üniversite ortamı. Mezuniyet sonrası profesyonel bilgi ve becerileri güncelleştirme eğitimi veren, bölgenin ekonomik kalkınması için gerekli hizmeti sunan ve iş dünyasıyla işbirliğini gerçekleştirmiş üniversiteler, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki inovasyon atılımını gerçekleştirecek. Yeni yüzyılın inovasyon projelerinde, ağ tabanlı iletişime dayalı sanal platformlar ve gerçek hissi veren üç boyutlu telekonferans ortamları önem kazanacak. Etkileşimli online kurslar, hipermetin biçiminde yazılmış ders kitapları, bilgisayar tabanlı konferans, uzaktan eğitim, ve tele danışmanlık yaygınlaşacak. Geleceğin inovasyon ekosisteminde, multimedia dokümanlarını hazırlama, siberuzaydaki bilgileri keşfetme ve yön bulma becerilerini ve Internet servislerini öğrenmek ve kullanmak kaçınılmaz hale gelecek.

İnovasyonun artması için ayrıca ülkemizde uluslararası bilim zirveleri düzenlenmeli, kongrelerin sayısı ve kalitesi arttırılmalı. Türk akademisyenler dünya çapında araştırma ortaya koymalı ve dünyanın her yerinde sunmalı. Zirve ve kongreler inovasyon üretilen ve beyin fırtınası yapılan cazibe merkezleri haline gelmeli. Hem bir yılın yorgunluğunu atmak için, hem en son araştırma ve projeleri öğrenmek ve paylaşmak için, hem bilgiyi beraber üretmek için, hem yeni hedefler koymak ve tazelenmek için, hem meslektaşlarla ilişki geliştirmek ve ortak projeler yapmak için, hem de derinlemesine okumak, düşünmek, ve araştırmak için bütün üniversite camiası ve iş dünyası kongre ve konferanslarda buluşmalı. Bu zirveler ARGE kampı, inkübatör, yenilik üretim merkezi, yenilenme ve tazelenme mekanı işlevleri görmeli.

Bilim ve inovasyon tutkusu, milli heyecanımız olmalı

Fikir çilesi. Bilim sevgisi. Okuma aşkı. Inovasyon tutkusu. İcat yeteneği. Keşif heyecanı. Atılım cesareti. Dinamizm ruhu. Teknoloji merakı. İlerleme isteği. Yenilenme ihtiyacı. Kolektif zeka. Yenilik ufku. Ne isim verirsek verelim, bu konu toplumumuz ve Türkiye’miz için 21. yüzyılda en önemli konulardan biri. Toplum olarak cep telefonu edinme konusundaki hassasiyetimizin yarısı teknoloji ve inovasyon üretme alanında olsaydı, bugün ülkemiz teknoloji ve inovasyon yarışında küresel ligde A takımında yer alırdı. Futbol konusundaki milli hassasiyetimizin yarısını bilim, teknoloji, eğitim konularında gösterebilseydik, Atatürk’ün gösterdiği 21. yüzyılı yakalama hedefini gerçekleştirmiş olacaktık. Bilim atılımı ve bilim heyecanı. Bu konu o kadar önemli ki ileride bu konunun kitabını yazmak istiyorum. Kitabın içinde sıradışı düşünme, vizyon, okuma, araştırma, proje üretme, yazma, iletişim kurma, girişimcilik, keşfetme, merak etme, yenilik üretme gibi 21. yüzyılın yetenekleri yer alacak. Asıl soru şu: Gelecek nesle, çocuklarımıza bu konularda sevgiyi, hassasiyeti ve idealizmi nasıl kazandırabiliriz? Onları 21. yüzyıla nasıl hazırlayabiliriz?


Bir örnek vereceğim. Üniversiteler şehri Boston’dayız. Harvard, Stanford, Boston, Babson gibi dünya çapında bilim merkezlerinin yer aldığı bu şehrin sahilinde gece saat 22.30 suları. Sahilin en güzel yerinde dev bir bilim ve teknoloji merkezi yer alıyor. Birden güle oynaya gelen bir kalabalıkla irkiliyoruz. Anne ve babalar ilkokul yaşlarındaki çocuklarını almış, ellerinden tutmuş bilim merkezine getiriyorlar. Yaklaşık 30-40 aile var. Çocuklar pijamalarını giymişler, yanlarında yer yatakları ve yastıkları; şen şakrak şakalaşarak bilim merkezine yol alıyorlar. “Boston Şehri Çocukları İçin Eğlenceli Bilim Akşamları ve Bilim Oyunları” program serisinin bir bölümü bu. Öğretmenleri programı açıklıyor, herkesin yüzünde bir heyecan ve tebessüm. Çocuklar Cuma geceleri bilim merkezinde kalıyorlar, bilim soluyorlar, severek ve keşfederek öğreniyorlar, ve ertesi gün de orayı gezmeye ve öğrenme yolculuklarına devam ediyorlar. İşte yeni nesil bilimle böylesine içli dışlı yetişiyor. Bu çocukların içindeki bilim aşkını, öğrenme sevgisini ve heyecanını düşünün. Çocukluktan itibaren bilime dair böylesine tatlı deneyimleri ve hatıraları bilinçaltına kazınmış olan bir nesil; nasıl olur da bilime, öğrenmeye, yeniliğe kayıtsız kalabilir? Size soruyorum: Kaç ailemiz çocuklarını bizzat alıp bilim merkezlerini beraberce geziyor, keşfediyor, öğreniyor? Kaçımız çocuklarımızla beraber evlerimizde TV izlemek yerine beraberce kitap okuyor? Kaç hanemizin içinde bilim solunuyor? Kaç evin bacasından bilim sevgisi tütüyor? Kaç evimizde bilim, okumak, öğrenmek en az ekmek kadar kutsal ve değerli?


Bir ülke düşünün ki, kalbi bilim sevgisiyle ve inovasyon tutkusuyla atıyor. Bütün toplum gözlerini dikmiş, dikkatini yoğunlaştırmış, kalbini açmış, umudunu yeşertmiş. Hayal edin ki gözlerde, gönüllerde, kalplerde, zihinlerde bir rönesans yaşanıyor. Ülkenin bir numaralı gündemi bu: Fikir çilesi, bilim sevgisi, okuma aşkı, inovasyon tutkusu, icat yeteneği, keşif heyecanı, atılım cesareti, dinamizm ruhu, teknoloji merakı, ilerleme isteği, yenilenme ihtiyacı, kolektif zeka, yenilik ufku! Ülkede teknoloji rüzgarları esiyor, hava ve su gibi bilim solunuyor. Bütün bunlar hayal değil. Dünyada bilime böylesine değer veren pek çok ülke var ve bu ülkeler geldikleri konumu buna borçlular. İşte Japonya, Almanya, İsveç, ABD, Kanada, İngiltere, Singapur, Avustralya, Hollanda ve daha niceleri. Bu ülkelerden sadece birinden örnek vereceğim: Güney Kore’de akşam TV haber bültenleri 45 dakika sürüyor. Bu sürenin yarısından çoğunda Güney Kore’nin bilim ve teknoloji hamleleri, yeni buluşları, ürün ve patentleri; ARGE projeleri, üniversiteleri, yenilikçi fikir önderleri, şirket liderleri, inovasyon haberleri yer alıyor. Yani ülke inovasyonla nefes alıyor. İnovasyon ile yatıp kalkıyor. Onların birinci gündemi ne Ergenekon, ne başörtüsü, ne siyasi çekişmeler. Onların ana gündemi bilim, teknoloji ve inovasyon. Ülke olarak buna kilitlenmişler. Üniversitelerin, şirketlerin, hatta hükümet kurumlarının varlık sebebi bu. Yemeden içmeden kesip ARGEye, teknolojiye, bilime, eğitime para ayıran bir ülke düşünün. Düşünün ki anne ve babalar çocuklarına önce bilimi, merakı, keşfetmeyi ve araştırmayı sevdiriyorlar.


Bütün bunların ışığında gelin 2023 Türkiyesini, yani Cumhuriyetimizin 100. yılını hayal edelim beraberce. Türkiyemizin 2023 bilim, inovasyon ve teknoloji politikaları, eğitim - öğretim anlayışı ve vizyonu nasıl değişmeli? Eğer Türkiyemiz 2023'te Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir barış için çaba gösteren; demokratik, hukuk sistemine dayalı, sağlık, eğitim ve kültür alanlarında atılımcı, sürdürülebilir gelişmeyi sağlamış, gelir dağılımı dengeli, üreten, ürettiğinin karşılığını alan; bilim, teknoloji ve inovasyonda rekabetçi bir Türkiye olacaksa, bütün bu başarı ve atılımlar bir toplumsal seferberlikle başlayacak. Ülkemizi 21. yüzyıla taşıyacak vasıfta ve kalitede; iletişim, organizasyon ve işbirliği yeteneklerine sahip, yaratıcı, girişimci, özgüveni yüksek, katılımcı, cesur, idealist bir nesil yetiştireceğiz. Şirketlerimiz ARGE ve inovasyon ile dünya çapında başarılar elde edecekler. Üniversitelerimiz dünyanın en iyi araştırmacılarını Türkiye’ye çekecek ve geleceğin en iyi bilim adamlarını, girişimcilerini, liderlerini yetiştirecekler. Hükümetimiz Singapur modelinde olduğu gibi bilim, teknoloji ve inovasyon üretilmesini sağlamak için bütün kaynaklarını seferber edecek ve üniversiteler ile iş dünyasını buluşturacak. Yediden yetmişe aklımızda ve kalbimizde bilim ve inovasyon tutkusu olacak. Bu günler uzak değil, hayal de değil. Bu idealleri genç nesiller olarak bizler gerçekleştireceğiz. Ve işte o zaman 21. yüzyılın Türk rönesansı gerçekleşecek.

Saturday, June 27, 2009

YÖNETİCİLER VE ŞİRKETLER İÇİN DÜNYA 2.0 TAVSİYELERİ

Yenilik ekosisteminizi firmanızın dışına çıkarın ve küresel beyinden beslenin. Yeni fikirlere ulaşmak için Internet’i sürekli ve etkin kullanın. Yeni ürünler ve hizmetler tasarlamak için şirketin sınırlarının dışından fikirlerle beslenin. Firmanızı dışarıya açık, yeni ve farklı fikirlere açık hale getirin. Dışarıdan danışmanlık alın, firmanıza uzmanlar davet edin, konferanslara katılın, dünyadaki teknolojik gelişmeleri ve değişimleri çok sıkı takip edin. Firmanızın dışarıyla bağlantılarını ve temas noktalarını arttırın. Firmanızın işbirliği kapasitesini ve yetkinliğini arttırın. Müşterilerinizden, ortaklarınızdan, alanında en iyi olanlardan sürekli çılgın fikirler alın. Yurtdışından fikirlerden beslenin ve sınırlar ötesi küresel bir bakışınız olsun. Network’ünüzü orkestra gibi yönetin ve farklı fikirler arasında sentez ve harmoni oluşturmaya çalışın. İşlerinizi, iş modellerinizi, değer zincirinizi, işyerinizi sıfırdan tasarlayın. Değişimi engelleyen faktörleri ortadan kaldırın. Kafanızdaki duvarlardan kurtulun. Firmanın dışından sürekli bilgi ve fikir akışını kurum kültürünüzün vazgeçilmez parçası haline getirin.

Farklı disiplinlerden en iyi beyinleri ve yetenekleri yuvarlak masa etrafında veya sanal platformlarda toplayın. Departmanlar arası iletişim ve işbirliğini teşvik edin. Disiplinler arası duvarları yıkın. Sanal takımlar kurun. Farklı disiplinlerden insanları buluşturun ve farklı fikirleri çarpıştırın. İşyerinizi öyle bir dizayn edin ki farklı departmanlardan insanlar bir araya gelebilsinler, sohbet edebilsinler, aralarında etkileşim olsun. Kafeterya, posta odası gibi yerlerde farklı seviyelerden, departmanlardan insanlar birbirini görsün. Kazara buluşmaları ve rastlantıları arttırın. Bu tür buluşmalar, yemekler çok değerli ve ilham verici olabilir. Beyin fırtınaları yapın, arama konferansları düzenleyin, interdisipliner proje takımları kurun. Kollektif kreatif düşüncenin yeşereceği ortamlar ve projeler oluşturun. Sanat ve teknoloji arasındaki bariyerleri azaltın ve etkileşimi yoğunlaştırın.

Yenilikçi projeleriniz için en iyi küresel yetenekleri bulun, firmanıza çekin ve onları firmanızda tutun. Kreatif yetenek her insanda yüksek değildir ve nadirdir. Gerçekten yenilikçi insanları bulmak ve keşfetmek zordur. En iyi yetenekleri tesbit etmek için ciddi zaman ayırın ve gayret gösterin. Google’da işe alınmadan önce bir çalışan sekiz mülakattan geçiyor, her çalışan 25 ayrı performans kriteri ile değerlendiriliyor. Çalışanlarınızı tutmak için onları memnun edin, kariyerlerini ve önlerini açın, iyi imkanlar sunun. Herkes dünya çapında ve evrensel kalitede bir firmada çalıştığını hissetsin. Sürdürülebilir ilişki kurun, ömür boyu süren ilişkiler ve arkadaşlıklar değerlidir. Yetenek çok ender bulunur, bulduğunuz en iyileri kaybetmeyin.

Grup dehasını ve kollektif kreatif düşünceyi desteklemek için pozitif ve yenilikçi bir kurum kültürü oluşturun. Kreatif bir kurum kültürü oluşturun ve bunu nasıl sürdürülebilir hale getirebileceğinizi düşünün. Herkes en iyi, en aykırı fikirlerini korkusuzca ifade edebilmeli. Herkes birbirine destek olmalı ve birbirine yardım etmeli. Gerçek bir takım ruhu olmalı. Firmanız Google gibi, üniversite kampüsü gibi olmalı. İyi fikirler ödüllendirilmeli. Girişimcilik ruhunu, mükemmel gayreti, yenilikçiliği sürekli teşvik edin ve ödüllendirin. Risk almayı ödüllendirin, hata yapmayı teşvik edin. Herkes içindeki çocuğu ortaya çıkarabilsin ve kendini en güzel şekilde ifade edebilsin. Firmanız yetenekli insanları çeken bir mıknatıs gibi olsun ve herkes burada çalışmaktan gurur duysun. O topluluk ve aidiyet ruhunu, aile atmosferini oluşturmaya çalışın.

Çalışanlarınızın dijital web 2.0 platformlarını kullanarak sürekli ve sınırsız öğrenmelerini, yenilik üretmelerini, fikir ve proje üretmelerini, takım çalışması yapmalarını sağlayın. İnsanların işbirliği yapabilmeleri için esnek, pozitif, küresel sanal platformlar tasarlayın ve teknolojik araçlar sunun. Çalışanlarınızın hiper-tekst okuma, non-linear düşünme, network iletişimi, hızlı bilgiye erişme, kreatif tasarım, küresel işbirliği yapma gibi 21. yüzyılın dijital ve kreatif yetkinliklerini kazanmaları için onlara her tür imkanı ve ortamı verin. Bütün çalışanlarınız kollektif zeka yetkinliklerini sonuna kadar geliştirsinler. Şirketinizin bir üniversitesi olsun. Öğrenmek herkesin görevi olsun. E-işbirliği ve e-öğrenme sistemleri kurun. Çalışanlarınızın entellektüel sermayesine ve profesyonel yetkinliklerine sürekli yatırım yapın. Sürekli eğitim, gelişim zirveleri düzenleyin. Cuma günleri en iyi misafit konuşmacıları şirketinize çağırın. Kollektif zekayı işletmek için sosyal ağları, wikileri, blogları, Google araçlarını kullanın ve işyerinizi Ofis 2.0 olarak tasarlayın.

Çalışanlarınızın kendi ilgi alanlarına, zevklerine, sevdiklerine göre üretecekleri kendi yenilikçi projelerini üretmeleri için onlara zaman tanıyın, fırsat verin ve kaynak sağlayın. Bu çok radikal bir uygulama ama aynı zamanda inanılmaz etkili. Eğer gerçekten inovasyon istiyorsanız, inovasyonu çalışanlarınızın zamanına koymalı ve onlara esnek vermelisiniz. Herkes firmada hobi alanıyla uğraşsın, projeler üretsin, sevdiği alanda yazsın, çizsin. Herkes bazen mesai saatleri içinde uçsun kaçsın. Sürekli yeni fikirler ve yenilikçi projeler üretilsin. Bu fikir ve projeleri ödüllendirin. Her çalışanın en güçlü yönlerini, yeteneklerini keşfedin ve açığa çıkarın. Herkesin içinde mükemmel bir deha çocuk vardır, siz onu keşfetmeye çalışın. Google, Google olmak için çalışanlarının yüzde 20 zamanlarını kendi projelerine ayırmalarını sağlıyor. Yani zamanlarının beşte birinde herkes Googleplex’te kendi ilgi alanıyla, hobisiyle, projesiyle, en sevdiği işle uğraşıyor. Google bu zaman için çalışanlarına tıkır tıkır para ödüyor. Hatta bu herkesin iş tanımının bir parçası, yani Google kreatif fikirler üretilmesini herkesten istiyor. Google’ın pek çok yeni ürünü işte bu yüzde yirmi serbest zaman sırasında ortaya çıkıyor. Çalışanlar hayal gücünü sonuna kadar özgürce kullanıyorlar. Sevdikleri şeyi yaptıkları için de ortaya çıkan şey mükemmel oluyor.

Hayat boyu öğrenme aşkını, hayal gücünü, sınırsız merakı, yaratıcı düşünceyi teşvik edin ve destekleyin. En iyi profesyonelleri firmanıza çağırın. Firmanızda “TED Talks” düzenleyin (http://www.ted.com/). Çalışanlarınızın beyin fırtınası yapması, beraber öğrenmeleri, proje üretmeleri için seminerler, webinerler, e-öğrenme modülleri, hızlı eğitim programları tasarlayın. Kitap okuma kulübü kurun. Haftada iki üç sabah gönüllü çalışanlar erken gelip birbirlerinden öğrensinler, öğrenme zirvesi yapsınlar, herkes eteğindekini paylaşsın. Çalışanlarınız blog yazsın ve fikirlerini herkesle paylaşsın.

Dünya 2.0’a hoşgeldiniz. Gördüğünüz gibi çok ilginç bir çağda yaşıyoruz. Çağa ayak uyduramayan şirketler birer birer batıyor. Dinazorlar ya dans etmeyi öğreniyor, ya yok oluyorlar. Daha söylenecek çok şey var ama bu kadarı şimdilik yeterli. Kıssadan hisse: Sürekli öğrenen, çalışanlarının kalitesini yükselten, onların en iyi yeteneklerini açığa çıkaran, onları memnun eden, bilgiyi çok iyi kullanan, kreatif düşünceyi destekleyen, teknolojiyi ve dünyayı iyi takip eden, çağı iyi okuyan şirketler ayakta kalıyorlar.

Wednesday, June 24, 2009

HAYAT 2.0: HAYATIMIZI DEĞİŞTİREN 10 TREND ÜZERİNE BİR BEYİN FIRTINASI



1) Internet’in yeni dalgası: Semantik Web (web 3.0)


Internet’in geleceğini değiştiren sessiz bir teknolojik devrim geliyor: Semantik web, internet içeriğini dokümanlar olarak değil de anlamlar ve ilişkiler şeklinde organize eden ve sunan yeni yöntem. Semantik Web, ilk kez 15 yıl önce Internet’in mucidi Tim Berners-Lee tarafından bir vizyon olarak ortaya kondu ve World Wide Web Consortium içinde geliştirilmeye devam ediyor. 2000 yılından bu yana 23 milyar data ilişkisi RDF (Resource Description Framework) adı verilen protokol kullanılarak kaydedildi. Bu ilişkilerin yarıdan fazlası geçtiğimiz yıl içinde kodlandı. Semantik web neyi değiştirecek? Bilgisayarlar, data arasındaki ilişkileri yapay zeka (AI) araçlarının da yardımıyla daha anlamlı şekilde okuyabilecek ve insan beyninin çalışma prensiplerine biraz daha yaklaşacak. Bu tabii bütün arama motorlarının gelişmesi ve kuantum sıçrama kaydetmesi demek. Mevcut arama mantığı tamamnen değişecek. Böylece, Internet’te aradığınız bilgiyi tam olarak ve çok daha güvenilir olarak bulabileceksiniz. Arama yaptığınızda alakasız binlerce sonuç çıkmayacak. Bilgisayara bir soru cümlesi ile soru sorduğunuzda, bilgisayar tam olarak neyi merak ettiğinizi anlayabilecek ve Internet okyanusundan sadece sizin işinize tam olarak yarayacak bilgileri önünüze işlenmiş olarak getirecek. Bu da Google 2.0 demek. Yani web 3.0 ile beraber Google’dan daha da akıllı arama motorları ve yepyeni Internet araçları geliyor. Zaten Google, bu yeni alanın da en büyük oyuncularından biri. Semantik web, online satış firmalarını, medyayı, oyun sitelerini, Internet firmalarını, müzik firmalarını değiştirecek. Açık sistem, entegre ve anlaşılabilir bilginin yer aldığı siber uzay, çok daha erişilebilir bir bilgi okyanusu haline gelecek. İş dünyası da bu yeniliğe hazır olmak ve uyum sağlamak durumunda. Firmanızın CIO’su veya CTO’su semantik web dediğinizde yüzünüze boş boş bakıyorsa problem var demektir. Teknoloji takımınız önümüzdeki 5 yılda Internet’in niteliğini değiştirecek bu yenilik ile ilgili donanım ve stratejik vizyon geliştirmeli, acilen bir mimari yol haritası çıkarmalıdır. İşin en önemli boyutu tabii ki müşteri boyutu. Semantik web ne demek müşterinin umurunda değil; ancak bu yenilik müşterilerin ihtiyaçlarını yerinde ve tam olarak karşılama açısından inanılmaz faydalar gelecek. Semantik web’in getireceği netlik, fayda ve ek katma değer; şu anda Internet’in altın standardı sayılan pek çok firma ve sitenin fonksiyon ve popülaritesini yerle bir edecek.

2) Sanal Alemler Patlaması: “Second Life” Platformları

Facebook, MySpace, LinkedIn gibi platformların üç boyutlu hale geldiğini düşünün. Second Life (İkinci Hayat) çılgınlığını duymuşsunuzdur. Bu sanal dünyanın sakinleri yarım milyondan fazla oyuncu. Kalabalıklar tarafından oynanan Internet bazlı multimedya bilgisayar oyunlarını biliyorduk, ama bu onun da ötesinde bir şey. Bu platform tamamen kullanıcılar ve oyuncular tarafından şekilleniyor ve geliştiriliyor. Bu insanlar Second Life platformunda ciddi ciddi yaşıyorlar, alışveriş yapıyorlar, yeni yaşam alanları kuruyorlar, arsa ve ev satın alıyorlar, sosyalleşiyorlar ve eğleniyorlar. Herkesin orada farklı ve ikinci bir ismi, çevresi, mesleği, kimliği var. Hatta burada bulunanların bir çoğu sanal iş kurarak ciddi paralar da kazanıyorlar. Binlerce kişi var ki neredeyse “sanal” ekmeğini buradan kazanıyor; yılda 20-30 bin dolardan fazla kar elde ediyor. İnsanoğlu bir acaip, garipliklerine akıl sır ermiyor işte! Yani anlayacağınız Matrix filmindeki yeni matriksimiz şimdilerde bu oyun. Peki böyle bir platform niçin bu kadar insan için çekici bir eğlence ortamı olmayı başardı? Belki bu insanlar Orhan Baba gibi “batsın bu dünya”, “yetti artık bıktım gayrı bu yalan kahpe dünyadan” diyerek “gerçek dünya acımasız, bari bir de buradan deneyip hayata tutunayım, hiç olmazsa burda bir dikiş tuttururum” diyerekten kendilerini buraya vurdular. Belki de işin sırrı Second Life ortamında bu insanların online sosyal etkileşim, eğlence, keşif, kreatif düşünce ve alışveriş ihtiyaçlarının hepsini buradan karşılayabiliyor olmaları. Yani Second Life, sunduğu zengin alem tasavvuruyla aynı anda hem Facebook, hem E-Bay işlevi görüyor. Aynı anda yeni dünyalar kuruyor, oynuyor, tasarım yapıyor, alıyor-satıyor, eğleniyor, sosyal ilişkiler kuruyorsunuz. Ama şu var ki bunların hepsi sanal. İşin enteresan ve bizi ilgilendiren tarafı şu: Second Life’ın yarım milyondan fazla kullanıcısı, yani tüketicisi, öyle aktif şeyler yapıyor ki onlara tipik “tüketici” diyemiyoruz. Çünkü onlar bu alemde sürekli yeni şeyler üretiyorlar, tasarlıyorlar, yenilikler ortaya koyuyorlar, pazarlıyorlar.

Daha da önemlisi, yepyeni çok boyutlu interaktif sanal platformlar doğuyor. Bu platformlar yakın gelecekte üniversitelerde, eğitim dünyasında, iş dünyasında, okullarda yoğun olarak kullanılacak. Bir de buna çoklu İnternet bazlı simulasyon ve oyun endüstrisini ekleyin. Yarının etkileşim platformları, bu “yeni” dünyalar olacak. Toplantılar artık bu platformlarda yapılacak. INSEAD gibi önde gelen dünya üniversiteleri Second Life’ta sanal kampüslerini açmaya ve profesyonellere eğitim vermeye başladılar bile. Geleceğin e-learning platformları ve telekonferans yöntemleri belki de bu multimedya interaktif sanal platformlar olacak.

3) Küresel Ağlar, Dijitalleşme ve Network Çağı

Network çağını yaşıyoruz. Günümüzde network’ler inanılmaz hızlı, esnek, küresel, dinamik ve elektronik hale geldi. Telefon, Internet, faks, laptop, online bankacılık, cep telefonları, ebusiness, mobil iletişim, kişiselleştirilmiş medya günümüzün ve hayatımızın vazgeçilmez network’leri artık. Birbiriyle giderek entegre olan bu cihazlar geleceğin ve büyük değişimin de habercileri. Network çağında yaşıyoruz. 20. yüzyılda insanlığın kaderini şekillendiren en önemli paradigma değişimi, belki de dünyanın küresel ağlarla çevrili ve örülü hale gelmesi. Bu paradigma değişimini yedi aşamada yedi küresel dönüşüm ile açıklayabiliriz:

1. Küresel Endüstri Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez demiryolu ağlarıyla örülmesi
2. Küresel Ulaşım Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez hava, deniz ve kara ulaşım ağlarıyla örülmesi
3. Küresel İletişim Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez telekomünikasyon, telefon, faks ağlarıyla örülmesi.
4. Küresel Medya Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez TV, gazete, medya ağlarıyla örülmesi.
5. Küresel Ticaret Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez çok uluslu şirketlerle, bankalarla, uluslararası para piyasalarıyla, yabancı yatırımlarla örülmesi
6. Küresel Sivil Toplum Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez sivil toplum kuruluşlarıyla ve uluslararası örgütlerle örülmesi
7. Küresel Bilgi Devrimi ile beraber yeryüzünün ilk kez bilgisayar ve Internet ağlarıyla örülmesi

Bu yedi devrimin çağımızı dönüştürmesiyle Küresel, Bütüncül, Global, Entegre bir paradigmanın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu paradigma küresel bir şafak arayışına işaret ediyor.

4) Küreselleşme 3.0: Dünya Düzdür ve Network İdealistleri

New York Times muhabiri Thomas Freedman’ın Lexus ve Zeytin Ağacı’ndan sonraki kitabı “Dünya Düzdür” yine ilginç bir küreselleşme gerçeğini gözler önüne seriyor. Freedman’a göre artık dünya düz, hem de dümdüz. Dijital devrim, yeni ekonomi, Internet, bilgi teknolojileri ve networkler sayesinde dünya artık dümdüz. Yani yatay ve sanal olarak entegre, birleşmiş durumda. Küreselleşme Sürüm 3.0’a hoşgeldiniz. Küreseleşme 3.0’da merkezi aktörler ne devletler, ne çok uluslu şirketler, ne de uluslararası kuruluşlar. Küreselleşme 3.0’da merkezde bireyler yer alıyor. Kimlerden mi bahsediyoruz? Tabii ki laptop’tan, evinden, ofisinden, Internetten tüm dünyayla iletişime geçen ve küresel bir ağda yelken açan cesur genç girişimcilerden, yeni ekonomicilerden, yazılımcılardan, küçük şirketlerden, e-ticaretçilerden bahsediyoruz.

Yaşadığımız son dönemde küresel olarak ortaya çıkan farklı bir yenilikçi tipi dünya piyasalarını kasıp kavuruyor. Yeni bir “tür”. “Network İdealistleri”. Peki onlar kimler? Aslında onları tanıyorsunuz. Onlar imkanları ve bütçeleri kısıtlı da olsa dünyayı değiştirmek isteyen rahatsız tipler. Onlar günümüzün sanal aleminin Robin Hood’ları. Onlar sosyal sorumlulukla yola çıkan ama statükoyu tehdit eden aykırı ve haşarı çocuklar. Onlar zeki, karizmatik, kreatif yeni nesil girişimcileri. Onlar Robin Hood’un değişimci idealizmini Internet bazlı network temelli yeni iş modelleriyle sentezleyen yeni ekonomi girişimcileri. Onlar vahşi ve özgür Sherwood Ormanı’nın – siberalemin – zenginden alıp fakire veren kural dinlemez kahramanları. Network İdealistleri, önce kar amaçsız olarak ortaya çıkıyorlar ve yenilik geliştirirken geleneksel olmayan sıradışı yöntemleri kullanıyorlar:

· Dev çok uluslu şirketlerin kurdukları statükoya meydan okuyorlar ve alternatif oluşturuyorlar.
· Akıllı gerilla taktikleri kullanıyor; mevcut piyasa kurallarını yıkıyor ve değiştiriyorlar.
· Organik, hücresel, dinamik ve hızlı network’ler ve esnek katılımcı yapılar oluşturuyorlar.
· Projelerini ve düşüncelerini sanal bir platform oluşturarak kamuoyuna duyuruyor ve paylaşıyorlar.
· Projelerini online ortamda katılımcılık esaslarını kullanarak, kollektif olarak geliştiriyorlar.
· Platform mantığıyla ilerliyor, esnek iletişim kanalları ve sanal interaktif proje grupları meydana getiriyorlar.
· Organizasyon yapıları; esnek, yatay, eşitlikçi, gevşek örgülü sanal iletişim ağlarından ibaret.
· Pazara giriş engellerini (market entry barriers) ve geleneksel düzeni alternatif yollardan akıllıca aşıyorlar.
· Ürünü veya hizmeti üzretsiz hale getiriyor, herkesle paylaşıyor ve eşitlikçi idealleriyle kitlelerin popülaritesini kazanıyorlar.
· Pazarın veya büyük şirketlerin karşılayamadığı ihtiyaçları karşılıyorlar.
· Kullanıcıların ait olma, üye olma, sosyal sorumluluk, idealizm, topluluk, beraberlik hislerine ve ihtiyaçlarına hitap ediyorlar.
· Kullanıcıların kalbini fethettikleri için kullanıcılar fanatik savunucular oluyorlar ve ürünleri sanal alemde ışık hızıyla yaymaya başlıyorlar.

5) Spagetti Organizasyon

Şirketleri bekleyen büyük tehlikelerden biri, belli bir büyüklüğe eriştiklerinde hantallaşmaları, hızlı hareket edememeleri ve bürokratik dev yapılara dönüşmeleri. Şirketler büyürken aynı zamanda yenilikçilik, icat, esneklik, manevra kabiliyeti, stratejik atılım ve müşteri ihtiyaçlarına hızlı yanıt verebilme özelliklerini nasıl koruyabilir ve geliştirebilirler? Bu sorunun cevabını bulabilmek için 1990’larda Lars Kolind “Spagetti Organizasyonu” kavramını ortaya attı. Lars Kolind, küresel platformda batmakta olan geleneksel imalat şirketi Oticon’u baştan aşağı bilgiye ve inovasyona dayalı bir kuruma dönüştürmesiyle büyük bir başarı ve ün elde etmiş olan Danimarkalı profesyonel. Kolind, iş tasarımı, organizasyonel tasarım, yenilik, teknoloji, bilgi yönetimi ve öğrenme kavramlarına yeni soluklar getiren yenilikçi bir yönetici, danışman ve girişimci. “Spagetti organizasyon” 21. yüzyılda faaliyet gösteren esnek organizasyon yapısını temsil eden metaforlardan biri. Spagetti, “karmaşanın harmoni”sini temsil ediyor. Salça, sebzeler, peynir, makarna ve kıyma tamamen esenk ve kaotik biçimde birbirine karışmış durumda, ama sonuçta spagetti gibi hoş bir tat ve büyük bir resim de ortaya çıkıyor. Spagetti sürekli esnek biçimde şekil değiştiriyor ama aynı zamanda kendi özgün şeklini de koruyor. Spagetti, aynı zamanda esnek ve non-lineer bir ağı (network) temsil ediyor. Network’te bilgi yönetimi deposu olan bireyler ve birimler et veya sebze parçacıkları olarak yer alıyor. Uzun spagetti taneleri bilgi, fikir ve proje alışverişini ve iletişimi temsil ediyor ve sağlıyorlar, onları esnek ve çok yönlü iletişim kanallarına benzetebiliriz. Spagetti organizasyonda herkes birden fazla rol üstleniyor ve departmanlar arası bağlantılar kuruyor. Disiplinler arası proje takımları bir araya gelip misyonlarını tamamladıklarında ayrışıyorlar. Sürekli yeni ve dinamik takımlar kuruluyor ve oluşuyor.

Spagetti aynı zamanda kurumlarda “tasarımın yükselişi”ne işaret ediyor. Spagetti organizasyon, kurumlarda dinamik yapılanmanın ve yenilikçi tasarımın önemine işaret ediyor. Artık CEO’lar organizasyona Kuantum Fizikçisi, mimar, ve sanatçı gözlükleriyle de bakmaya başlıyorlar. İş hayatında pek çok süreç artık aslında birer tasarım süreci: Ürün tasarımı, yazılım tasarımı, bina tasarımı, web sitesi tasarımı, kurumsal değişim tasarımı, yönetim tasarımı, paydaş diyalogları tasarımı gibi.. Sürekli yenilik, değişim ve inovasyon gereken sektörlerde ve şirketlerde denenmesi gereken radikal bir model spagetti organizasyon modeli. Spagetti organizasyon modeli gibi yenilikçi, esnek ve radikal modeller bence ülkemizde önce yenilikçi üniversitelerimizde sonra da okullarımızda ve eğitim kurumlarımızda uygulanmalı. Okullarımız acilen “tek tip öğreten fabrikalar” olmaktan çıkarılmalı ve esnek öğrenme laboratuvarları, araştırma ve keşif ortamları, hayatın içinde yenilik üreten atölyeler haline getirilmeli. Bunun için de herşeyi sıfırdan tasarlamak, köklü bir paradigma değişimi ve kuantum sıçrama gerekiyor.

6) Esnek İş Modelleri ve IKEA Etkisi: Müşteri, Uğraşınca Değerini Bilir

“İKEA Etkisi” dediğimiz şey aslında “El emeği ve göz nuru”. Türkçemizde ne kadar güzel ifade edilmiş kavramlar. Pazarlama Bilimindeki son açılımlara göre (Norton, 2009, Harvard Business Review) firmalar da emeğin değerinin farkına varmaya başlıyorlar. Müşteriler, kendi yaptıkları veya katkıda bulundukları ürüne daha fazla bağlanıyor ve sevgi besliyorlar. Müşterilerin ürünle uğraşmaları, üretim sürecine katkıda bulunmaları ve emek sarf etmeleri onların ürüne çok daha fazla değer vermesine yol açıyor. Yani, zahmet rahmete dönüşüyor. İsveçli İKEA’nın dünya çapında başarılı olmasının arkasında yatan temel faktörlerden biri bu. Bunun için de bu kurala “İKEA Etkisi” adı verilmiş.

“İKEA Etkisi” tek bir sektörle sınırlı değil ve pek çok sektörde yeni esnek iş modellerinin habercisi. İKEA Etkisi, web 2.0 ve işletme 2.0 modellerinin prensipleriyle birebir uyumlu. İnisatif müşterinin elinde ve müşteri tasarım-üretim sürecinin tam merkezinde. İKEA etkisini ifade eden bir örnek olayla bitirelim: Hazır kek karışımları ilk piyasaya sunulduğunda ev hanımları direnç gösteriyor. Kek hazırlamak aşırı kolay hale geldiği için onların emeğinin karşılığı kalmıyor. Pazarlamacılar, bu problemi çözebilmek için ürünü değiştiriyorlar ve karışımın üzerine bir yumurta kırmak gerektiren yeni ürünler piyasaya sunuyorlar. Sonuç mükemmel. Demek ki müşteriyi biraz (ama bıktıracak kadar çok değil) uğraştırmak işe yarıyor. Ne kadar emek, o kadar köfte. “Kendin pişir kendin ye” restoranları belki de bu yüzden popüler. Belki de bu yüzden pek çok Türk Hanımı donmuş gıdadan ve “tembel avrat” adı verilen reyonlardan uzak duruyor, ne dersiniz?

7) Hollywood ve Bollywood’dan sonra sinema 2.0 modeli: Nollywood

Hollywood’u biliyoruz. Slumdog Millionaire filmiyle beraber Bollywood’u da dünya artık tanıyor. Sırada ise Nollywood var. Nijerya, kıt kanaat kaynaklarıyla dünyanın en büyük üçüncü film endüstrisine ev sahipliği yapıyor. Yılda 2500’den fazla film üreten Nollywood, ortalama 10-15 bin dolar bütçeli filmleriyle bütün dünyanın ilgisini çekmeyi başarıyor. Nollywood’un merkezi Nijerya’nın 14 milyon nüfuslu başkenti Lagos. Nollywood, aslında 1992’de elektronik tüccarı Kenneth Nnebue’ın bütçesi olmadan “Living in Bondage” isimli bir filmi çevirmesiyle başlamış. Nollywood, üretilen film sayısı bakımından Hollywood ve Bollywood’a şimdiden yetişmiş durumda. Her ay 200’ün üzerinde Nollywood filmi piyasaya çıkıyor ve iki dolardan alıcı buluyor. Kısacası, Lagos’ta elektriğin sık sık kesilmesi, maddi imkansızlıklar, yapısal engeller Nijeryalı sinemacıların sinema aşkına ket vuramıyor. Peki Nollywood nasıl bu kadar başarılı olabildi? Esnek iş modelleri kurarak film sevdalılarının önündeki yapısal engelleri kaldırarak. Amatör-profesyonel isteyen herkes film çevirebiliyor. Herkes hayalindeki projeyi ve filmi imkanlar kısıtlı da olsa istediği esneklikte hayata geçirebiliyor. Belki de Sinema 2.0 diyebileceğimiz esnek bir iş modeli ortaya çıkıyor.

Yeşilçam 2.0 nasıl olacak? Türk sineması nasıl dünyaya açılacak ve küllerinden yeniden doğacak? Evet, Nollywood’dan sonra küresel anlamda en büyük çıkışı artık Yeşilçam olarak bizler yapmalıyız. Artık küresel platformda Yeşilçam’a da “Yollywood” ismi takarlar mı bilemem, ancak Türkiye’mizi, İstanbul’umuzu, Anadolu’muzu dünyaya en güzel tanıtma yöntemi Türk dizilerinden değil Türk sinemalarından geçiyor.

8) Yetenek 2.0: Bilim, Sanat ve Tasarım Sentezli Yetenek Olimpiyatları

Bir örnek olay aktaralım: 22 Mayıs 2009’da Montreal’de ilk kez Expo 3i adında uluslararası entegre bir bilim-sanat-tasarım olimpiyatı düzenledik. Bir avuç idealist eğitimci 2008 sonlarına doğru bir vizyon ortaya koydular. 10’dan fazla ülkeden yüze yakın finale kalan öğrenci, eteklerindeki marifeti döktü ve kreatif yeteneklerini diğer çocuklarla paylaştı. Mali’den, Nijerya’ya, Moğolistan’dan Fransa’ya, Amerika’dan Irak’a dünya milletlerinin çocukları dizayn şehri Montreal’de buluştu. UNICEF, Montreal’i dizayn şehri ilan etmişti ve biz de Montreal’in markasını dünyada tasarım mükemmelliği konusunda öne çıkarmak istiyorduk. Bunun için de Expo 3i’yi bir eğitim seferberliği projesi olarak ilk kez bu yıl başlattık. Montreal Belediyesi, Quebec hükümeti, Quebec eğitim bakanlığı, TD Bank, CTV, Concordia ve McGill Üniversiteleri projemiz için seferber oldular. Expo 3i proje olimpiyatı farklı disiplinleri ve kategorileri bir araya getirdi: Endüstriyel tasarım, sosyal bilimler, uygulamalı teknolojiler, çevre bilimleri, kısa film, resim ve infografi. İlkokuldan liseye her yaştan ve 50 okuldan yüz genç ve çocuk başarılarını, heyecanlarını, ideallerini paylaşırken, gözlerindeki heyecanı ve ışığı görmeliydiniz. Küçücük dimağlar nasıl büyük ideallere ve yüreklere sahipler, parlak fikirler üretiyorlar, projelerini nasıl heyecanla anlatıyorlar görmeliydiniz. Hele ilkokul öğrencilerinin yaratıcı fikirlerine hayran kaldım. Kültürler arası sandviçten akıllı biberona kreatif fikirlerin resmi geçidi hisseli harikalar kumpanyası gibiydi. Expo 3i 2009 geride kaldı ama bu organizasyon her sene daha da büyüyerek ve küresel hale gelerek devam edecek. Montreal, her yıl dünya çapında bilimsel, yenilikçi, tasarımcı düşüncenin sergilendiği, en iddialı okullardan genç takımların keşiflerini ve hayallerini paylaştıkları Expo 3i platformuna ev sahipliği yapmaya devam edecek. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda Montreal Expo 3i’yi tasarım, bilim ve sanat alanlarında genç yeteneklerin küresel cazibe merkezi haline getirmek. Gençlerin ve çocukların bilim, sanat, ve tasarım alanlarında çığır açan yenilikler üretmelerine ve sınırsız yetenek geliştirmelerine imkan sağlamak amacıyla başlatılan Expo 3i, “dizayn şehri Montreal”in eğitim alanında da gurur kaynağı olacak. Üniversiteler, iş dünyası, tasarım dünyası, medya, devlet ve okullar her yıl tasarım için bir araya gelecekler. İlkokuldan liseye dünyanın dört bir tarafından Montreal’e akın eden öğrenciler bu platformda en güzel kreatif yeteneklerini ve tasarımlarını konuşturacaklar, filmlerle, posterlerle, projelerle, sanat eserleriyle, teknoloji ürünleriyle, sosyal çözümleriyle kendilerini ifade edecekler. Montreal’in, Kanada’nın ve dünyanın tasarım alanında önde gelen profesyonelleri, liderleri, tasarımcıları, eğitimcileri, mühendisleri her yıl bu platformda Expo 3i’de tasarımın nabzını tutacak ve çocuklarımıza yol gösterecekler. Burada kritik başarı faktörümüz teknoloji, bilim, tasarım, ekonomi, sanat ve sosyal bilimleri aynı potada harmanlamak. İdealimiz, geleceğin en iyi genç bilim adamlarının, sanatçılarının, tasarımcılarının önünü açmak, onlara yeteneklerini ve projelerini sergileme fırsatı sağlamak, onların sektör liderleriyle buluşmasını sağlamak. Expo 3i, klasik bir bilim olimpiyatı değil. Sadece bilimi değil sanatı, tasarımı, estetiği ve sosyal düşünceyi de kapsıyor. Amaç, öğrencilerin hayata dair bütüncül çözümler geliştirebilmelerini sağlamak. Amaç, öğrencilerin bilim ve sanatı; teknik ve estetiği buluşturarak özgün çözümler ve hizmetler geliştirmelerini teşvik etmek.

21. yüzyılın en önemli bilimsel, teknolojik, sosyal, ve sanatsal ilerlemeler ve keşifleri; bilim-sanat-tasarım senteziyle gerçekleşecek. İnsan ihtiyaçlarını öne alan ve sosyal problemlere entegre çözüm getiren bütüncül tasarımlar hayatımızı değiştirecek. Expo 3i markası; dört sözcüğe ve giderek değeri artan dört 21. yüzyıl becerisine vurgu yapıyor:
· İlham (Inspiration)
· Hayal gücü (Imagination)
· Keşif (Invention)
· Yenilikçilik (Innovation)

Bu yeni becerilerin ortak özelliği tasarım düşüncesine (“design thinking”) ve kreatif yeteneklere dayanıyor olmaları. 21. yüzyılda kreatif düşünme, entegre düşünme, ve sürekli öğrenme, gençlerimiz ve çocuklarımız için en önemli yetenekler olacak. İnsana dair problemlerin çözümünde tasarım becerileri giderek daha fazla önem kazanacak.

21. yüzyılı şekillendiren motor gücü, hayal gücü ve yenilikçilik olacak. Deneyim ekonomisinde iş hayatı sanki giderek bir tiyatroya dönüşüyor; bilgi ise hayal gücüne. Katma değerin yeni adı, özgünlük ve farklılık. Estetik değer ölçüleri; ticareti, kültürü, kollektif bilinci ve toplumsal yaşamı yeniden şekillendiriyor. Organizasyonlar, iş dünyasını, iş yapma şekillerini ve süreçlerini yeniden sıfırdan tasarlıyorlar. Google, Pixar ve Apple gibi 21. yüzyıl şirketleri, çalışanlarının kreatif yeteneklerini kullanmak için kampüslere dönüşüyor. İşyerleri Googleplex’te olduğu gibi birer sosyal yenilik, tasarım, ve inovasyon laboratuvarı haline geliyor.
21. yüzyılda bilim, sanat, ve tasarım dünyası kökten değişimlere sahne oluyor. Bu değişimin dinamiklerini anlamak için sadece TED konferanslarını takip etmeniz yeterli. (http://www.ted.com/). TED, teknoloji (Technology), eğlence (Entertainment) ve tasarım (Design) sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. TED, dünyanın en büyük ve en yenilikçi medya, tasarım, sosyal yenilik, inovasyon ve teknoloji kongresi olma özelliğini taşıyor. Her yıl California’da toplanan yaklaşık 5000 kişi 3-4 gün boyunca her biri 18’er dakika süren uçuk kaçık sunumları dinliyor. 18 dakika süren bu sunumları 100’e yakın bilim adamı, guru, sanatçı, tasarımcı, teknoloji uzmanı, girişimci yapıyor.

9) Google Devri Çocukları ve Hayat 2.0

Internet, telekom ve mobil teknolojilerinde yaşanan köklü değişimler, hiç kuşkusuz eğitim dünyasını derinden etkiliyor. 21. yüzyılın yeni eğitim ve öğrenme ekosistemlerinde beş özellik (5K veya 5C) önem kazanıyor (Karakas, 2009):
1) Kreatif düşünce (Creativity)
2) Küresel ve teknolojik bağlanabilirlik (Connectivity)
3) Kitlesel ve dijital işbirliği (Collaboration)
4) Kümelenme – Teknolojik kümelenme (Convergence)
5) Katılım – Toplumsal katılım (Community)

Bu değişimler yeni bir dünyanın habercisi. Bu dünyaya Hayat 2.0 adını verebiliriz. Dijital bir nesil yetişiyor. Lale devri çocukları değil “Google devri çocukları”ndan bahsediyoruz. Küresel beyin Internet’te, sanal ve interaktif ekosistemlerde bilgi üreten, bilgiyi paylaşan, eğlenen, arkadaş edinen, alışveriş yapan, dünya ile iletişime geçen, hayallerini dünyaya açıklayan, üreten bir Internet neslinden bahsediyoruz. Web 2.0 platformlarında öğrenen, eğlenen, bilgi üreten, blog yazan, chat yapan, wikilerde proje üreten, Google ile küresel bilgiye bir tıkla ulaşan, TV’den çok YouTube izleyen, Twitter ile haberleşen, Facebook ile arkadaşlarıyla iletişim kuran bir nesilden bahsediyoruz.

Dijital nesil, yerli malı haftaları kutlayarak yetiştirilemez. “Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili” anlayışından acilen uzaklaşmalıyız. Küresel iletişim çağında YouTube yasaklamak hiçbir problemi çözemez. Milli eğitim politikamızı acilen ezbercilikten ve çağdışılıktan kurtarmalıyız. Öğrencilerimiz için işbirliğine, proje üretimine ve takım çalışmasına dayalı kreatif öğrenme deneyimleri tasarlamalıyız.

10) Dikkat Ekonomisi ve Dijital Ortamda Konsantrasyon

Yeni ekonomide sermaye, bilgi, emek bol bulunuyor. En çok da bilgi bulunuyor, ve geometrik hızla artıyor. Parmağımızın ucunda sınırsız bilgi ve data. Dünyanın bilgisi sadece bir tık ötede. Internet’te, basında, yayında, kitapların dünyasında, reklamlarda, hayatımızın her alanında bilgi patlaması yaşanıyor:

Her yıl Amerika’da en az 60 bin, dünyada en az 300 bin yeni kitap basılıyor.
Sadece Amerika’da yılda 225 milyar sayfa tutan 18 binden fazla magazin basılıyor.
Dünyada yılda en az 400 bin akademik dergi basılıyor.
Internette en az 2 milyar web sayfasının olduğu biliniyor, bunların çoğu Google gibi arama motorlarının dışında kaldığı için “görünmez web”i oluşturuyor.
Illinois Üniversitesi araştırmasına göre, 1975’te 301 ayrı elektronik veri tabanı bulunurken, 2000’de ise bu sayı 11.339’a çıkmış durumda.
Tipik bir süpermarkette 40 binden fazla ürün çeşidi bulunuyor.

Bilgi arzı inanılmaz arttı ama bilgi talebinin bu ölçüde artması imkansız, sonuçta fani insanların da sınırlı “dikkat”leri var. Böyle bir bilgi enflasyonu ortamında bilgi okyanusunda yüzebilmek ayrı maharetler gerektiriyor. Hızlı okuma, göz gezdirme, eleme, farklı konular arasında gidip gelme, konudan konuya esnek geçiş sağlama, birden fazla işi aynı anda yapma (multitasking) gibi..

Bilgi ekonomisinin en kıt, en değerli ve en kritik kaynağı bilgi değil “dikkat”. Dikkat günümüzde para kadar değerli bir enstrüman, hatta bazen daha değerli. Bir danışman tuttuğunuzda onun dikkatini kiralıyorsunuz. Bir iş gününüze başlarken mesainizi düzenlemek için dikkatinizi en kritik meselelere yoğunlaştırıyorsunuz. Şirketlerin amacı ise müşterilerin, hissedarların, potansiyel çalışanların dikkatlerini üzerlerine çekmek.

Hepimiz “dikkat fakiriyiz” dostlar. Dikkatimiz çok sınırlı, ama herkes bir yandan sürekli bizi çekiştiriyor. Sürekli bir bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Dikkatimiz çok çabuk dağılıyor, kafalarımız zaten dumanlı. Her dakika bir e-mail, mesaj, faks, telefon, posta, rapor alıyoruz, hangisine yetişeceğimizi bilemiyoruz. Bunun üzerine bir de bunlar yetmezmiş gibi online gazeteler, siteler, Facebook, Youtube bizleri adeta esir alıyor. Günümüz profesyonellerinin yüzde 71’i her gün aldıkları bilgi fazlalığından ve bunun oluşturduğu stresten şikayet ediyor. Sadece bireyler değil, organizasyonlar da aynı şekilde dikkat eksikliği ve düzensizliği sendromu yaşıyorlar.

Dikkat ekonomisinde müşteriyi tatmin etmenin anlamı da değişiyor. Dikkat ekonomisinde şirketler de artık müşterilerine hatırlanacak zenginlikte, derinlikte, farklılıkta, özel deneyimler sunuyorlar. Hatta buna “Deneyim Ekonomisi” de deniyor. Tabii zengin deneyimler hazırlamak için de şirketler özel detayları düşünmek ve daha fazla özen göstermek zorundalar. Bu da daha fazla “dikkat” demek.

Uzun vadeli etkinlik ve başarı için ise dikkati yoğunlaştırmak şart. Hepiniz bilirsiniz, bir rapor veya makale yazabilmek için bile saatlerce sıkı bir gayretle yoğunlaşmanızın ne kadar gerekli olduğunu. Projenin içine girip momentum yakalayabilmek için zaten bir ön zamana ihtiyacınız var. Her koldan sizi saran Internet okyanusunda ya da bilgi bombardımanında ayakta kalmanız için teslim olmamanız ve kendinizi korumak için silahlar geliştirmeniz gerekiyor. “Hayır” sözcüğü değer kazanıyor. Odaklanmak için tavizsiz kurallar şart. Zaten azıcık dikkatiniz var, onu da Internet köşelerinde tüketmeden işinize yoğunlaşmalısınız. Öbür türlü “abesle iştigale” kendinizi kaptırırsanız “Internet aptalı” oluveriyorsunuz. Kaç defa size de olmuştur: Internette saçma sapan sitelerde değerli nefesinizi o kadar tüketmişsinizdir ki, sonunda beyniniz “laçka” haline gelmeye, “yalama” yapmaya başlar. Kafanızın içi çorba gibi olmuştur zaten, artık o geri dönülmesi zor kısırdöngüden çıkıp yeniden üretken hale gelmeniz neredeyse olanaksızdır. Sonuç: Dikkatinizi tükettiniz, heba ettiniz, çöpe attınız. Eksilen şey sizin en değerli şeyiniz: Zamanınız, moraliniz, hayatınız.